AMR B. CEMUH (radiyallahu anh)

SAHABE HAYATINDAN TABLOLAR “Şu topal ayağımla cennete gitmek istiyorum!” AMR B. CEMUH (radiyallahu anh) Uhud savaşından 46 yıl sonra, Muaviye dönemi… Mediye doğru koşanlar bir felaketi haber veriyorlardı. Vaveylalar arasında olanı biteni anlamaya çalışanlar, nefes nefese kalmış olanları durdurup sordular: -Ne oldu? Neden koşuyorsunuz? -Felaket, büyük bir felaket oldu. -Ne oldu behey adam, söylesene? Soluklanır gibi durdu. Arkasından yetişen de aynı halde dizlerini tutmuşken konuştu: -Medine’ye doğru yaptığımız su kanalını kazarken toprak kaydı. Uhud şehitlerinin…
The post AMR B. CEMUH (radiyallahu anh) first appeared on İNZAR DERGİSİ. …

AMR B. CEMUH (radiyallahu anh)
Yayınlama: 28.09.2022
A+
A-

SAHABE HAYATINDAN TABLOLAR

“Şu topal ayağımla cennete gitmek istiyorum!”

AMR B. CEMUH (radiyallahu anh)

Uhud savaşından 46 yıl sonra, Muaviye dönemi…

Mediye doğru koşanlar bir felaketi haber veriyorlardı. Vaveylalar arasında olanı biteni anlamaya çalışanlar, nefes nefese kalmış olanları durdurup sordular:

-Ne oldu? Neden koşuyorsunuz?

-Felaket, büyük bir felaket oldu.

-Ne oldu behey adam, söylesene?

Soluklanır gibi durdu. Arkasından yetişen de aynı halde dizlerini tutmuşken konuştu:

-Medine’ye doğru yaptığımız su kanalını kazarken toprak kaydı. Uhud şehitlerinin cesetleri açığa çıktı…

Bir nefeste üzerindeki ağırlığı atarcasına söyleyivermişti.

Haber çabuk yayıldı Medine’de. İnsanlar toplandı ve Uhud gününün acısı tekrarlanmışçasına yürekler keder doldu. Uhud’a koşanlar içinde Cabir b. Abdullah ön sıralardaydı. Açığa çıkan şehitliğin en yakın tarafına yanaştı. İçindeki ızdırap daha da çöreklendi yüreğine. Babası Abdullah b. Amr’ın mezarına doğru bakınca donakaldı. Yaklaşıp elleriyle dokunmak istedi. Babasının mezarında Amr b. Cemuh da vardı.

Hatırladı hemen. Amr b. Cumuh defnedildiğinde  “Abdullah b. Amr ve Amr b. Cemûh’u aynı mezara defnedin. Onlar dünyada birbirlerini seviyorlardı!” demişti Hz. Peygamber. Ne güzeldi ahirete uzanan dünya dostluğu.

Arkasından bir ses geldi:

-Cesetler nasıl, baktınız mı?

-Cesetleri yumuşak, elleri ve ayakları sağlam… Adeta uyuyorlar. Toprak onlardan bir şey almamış. Şehit oldukları ilk günkü gibi dudaklarından sevinç gülümseyişleri hala sönmemiş…

Ne söylediğinin farkında olmadan kitap gibi konuşuyordu Cabir, bu etkili manzara karşısında. 46 yıldır hala çürümeyen, yeni şehit olmuş gibi uyuyan bu iki arkadaşa imrenerek baktı. Babasını biliyordu. Amr b. Cemuh’un hidayet öyküsü aklına gelince yüzüne bir tebessüm yayıldı.

*

-Evlatlarım, dedi kadın. Allah’a hamd olsun davetçi Musab b. Umeyr sayesinde İslam’ın Medine’de girmedi ev kalmadı. Çok az kişi henüz hidayete ermemiş. Babanız Amr da kabilemizin saygını ve reisi olmasına rağmen henüz bu şerefe nail olmadı. Sizlerle beraber ondan habersiz Müslüman olma şerefine nail olduğum için mutluyum. Babanızın hidayeti için de dua etmeyi unutmayın…

-Ona Müslüman olduğumuzu söylemeyi ne zamana kadar gizleyeceğiz anne?

-Haddad, oğlum! Sabırlı ol. Zamanı gelince inşallah o da kervanımıza katılacak.

-Ama anne, her gün Menat’a tapıyor. O put var ya, o putu kırıp…

Hiddetinden kendini zor zapt etti.

-Acele etme oğlum. Sakın bunu yapma. Yoksa şüphelenir senden ve kardeşlerinden. Henüz Müslüman olduğunuzu bilmiyor. Unutma, tamam mı?

-Tamam anne.

İki çocuğu evden çıkmış, Muaz kalmış, bazı işlerle uğraşıyordu. Anneleri, günlük uğraşlarına koyulmuştu. O sırada avluya 60 yaşlarında bir ayağı aksak, uzun boylu ve beyaz tenli olan yaşlı bir adam girdi. Üstünü başını düzeltip kapıya yöneldi. Gözlerini bir şeyler arar gibi avlunun diğer köşesine dikti. Yavaşça yaklaşıp tahta putunu okşadı. Yanındaki güzel kokulardan sürdü. Pek çekici bir surat olmasa da kendini bildi bileli Menat’a tapardı. Menat onun her şeyiydi. Ona danışır, yardım ister ve işlerinin rast gitmesini takdir ederdi. Bu minnet ve hissiyatla şükranlarını sunduktan sonra putundan ayrılıp salona girdi.

Karısı Hint, başını kaldırıp kocasına baktı. Amr, bugün davetçi Musab hakkında duyduklarını hatırlayınca:

-Sakın çocuklarımızın Musab ile görüşmesine izin verme Hint? dedi.

Aniden söylemiş, hal hatır dahi sormamıştı. Demek ki aklı karışıktı.

-Kimle dedin?

-Şu Davetçi var ya. Mekke’den gelen Davetçi Musab. Onu söylüyorum. Ona inanmalarından korkuyorum.

-Haa… Tamam. İstersen onun anlattığı şeyleri oğlun Muaz da sana anlatsın?

-Ne dedin? Muaz haberim olmadan dinden mi çıktı yoksa?

-Hayır hayır! Korkma! Davetçi Musab’ın bir toplantısına şahit olmuş. Dinlediklerini sana söylesin mi?

-Çağır bakalım, gelsin.

Birazdan oğlu Muaz, karşısına dikildi. Tane tane konuştu:

-Davetçi Musab şunları söyledi baba: Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Hamd âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah’a mahsustur. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Amr, aynı zamanda şair bir insandı. Sözün güzelinden ve etkisinden anlardı. Dinledikleri onu duygu dünyasının atlas iklimine sürükledi. Sayıklar gibi konuştu:

-Ne güzel bir söz! Şahane! Tüm sözleri böyle mi?

Haddad babasının okunan ayetlerin etkisinde kaldığını anladı ve fırsatı değerlendirmek istedi:

-Evet babacığım. Hepsi böyle güzel… Halkın hepsi davetçi Musaba biat etti. Sen de ona biat etmez misin?

İhtiyar Amr’ın aklına aniden putu/Menat geldi. Bakışlarını oğluna çevirip:

-Menat’a sormam lazım.

-Menat bir ağaç parçası babacığım, konuşamaz.

Oğlu doğru söylüyordu. Fakat aklı hala aynı fikirdeydi:

-Ona sormam lazım. Yoksa olmaz.

Sözlerinin ardından ağır ağır kalktı ve avludaki puta doğru yürüdü. Karşısına geçip sağlam ayağıyla puta dayanıp durdu. Topal ayağı boşta kalmıştı. Adeta dert ortağına konuşur gibi dert yanmaya başladı:

-Ey Menat! Bana bir çıkar yol göster… Bu davetçi sana karşı dursa da bazı sözleri güzel sözlerdir. Sana danışmadan ona biat etmek istemedim. Bana yol göster…

Menat’tan herhangi bir ses çıkmayınca, Menat’ın kendisine kızdığını düşünerek ısrarcı olmadı.

*

O gece oğulları Muaz, Muavvez ve Hallad babalarının uykuya dalmasından sonra dışarda bir araya geldiler.

-Cebel’in oğlu Muaz da geldi dedi Hallad. Şimdi tamam olduk. Haydi işe koyulalım.

Dört genç gecenin sessizliğinde gölge gibi süzülerek sessizce babalarının girişteki putunu alıp kayboldular ortalıktan. Sabah, putuna ibadet için avluay varınca putunu yerinde görmeyen Amr, kızgın kızgın etrafına hakaretler savurarak aramaya devam etti. Nihayetinde putunu lağım çukurunda bulunca daha çok öfkelendi. Yıkayıp temizleyerek güzel kokular sürdü. Yerine koydu.

Ertesi gün, ertesi gün derken bir kaç gün bu şekilde olay devam edince Amr, putunun boynuna kılıç asıp kendini korumasını tavsiye etti. Sonraki gün, putunu yine lağım çukurunda hem de bir köpek leşine bağlanmış halde buldu. Olanlara inanmayan bir yaklaşımla:

-Vallahi ilah olsaydın bu çukurun içinde hem de bir leşle beraber bulunmazdın, deyip kızdı.

 

Mantıklı bir sonuca varmış ve Menat’tan bir ilah olmayacağına karar vermişti. Doğrusu, Muaz’dan duyduğu sözler olmalıydı. Daha anlamalı ve daha manevi kokuyordu o sözler.

Amr, altmışından sonra Müslüman oldu ve geçmişini hatırladıkça üzüntüsü artıp durdu. Kendisini kınayanlara rastladığında şirk içinde geçirdiği hayattan dolayı kaçırdığı fırsatlar aklına geldikçe adeta eriyordu.

O sıralarda Uhud savaşı hazırlıkları yapılıyordu. Amr, geçmişini düşünerek kendisini ancak şehadetin temizleyebileceğine ikna olmuştu. Savaş için hazırlanan oğullarıyla beraber o da hazırlanınca engellendi. Topal olmasını bahane eden oğullarının savaşa katılmaması talebini kabul etmedi. Mesele Hz. Peygambere intikal edince :

-Vallahi ey Allah’ın Resulü! Şu topal ayağımla cennete gitmek istiyorum, dedi.

Hz. Peygamber, oğullarına döndü ve:

-Ona karışmayın. Herhalde Allah ona şehitlik nasip edecek, dedi.

Yaşlı Amr, bundan daha çok sevinemezdi. Savaş hazırlıklarına başlamıştı ki, hanımı Hint, onda tuhaf bir sevinç gözlüyordu. Ellerini açmış dua etmesini seyrederken duyduklarına inanamıyordu:

-Bir daha evine dönmeyecek biri gibi dua ediyor, dedi kendi kendine.

Oğlu Hallad arkasından seslendi:

-Merak etme anne, ben hep yanında olacağım.

İkisi de kıbleye dönüp dua eden aile reislerinin seslerini duydu o anda:

-Allah’ım bana şehadeti nasip et! Beni şehit olmadan aileme döndürme!

*

Savaşın kızıştığı bir anda babasının sesi Hallad’ın kulaklarında yankılandı:

-Cenneti istiyorum, cenneti istiyorum.

Müşrikler bozguna uğrayan Müslümanlara saldırıyor, Hz. Peygamber’e yoğun saldırılar düzenliyorlardı. Birçok sahabe gibi ihtiyar Amr ve oğlu Hallad da Hz. Peygamberi korumak için kendilerini siper etmiş, vuruşuyorlardı. Teker teker düşen nice yiğitlerden sonra baba oğul da şehadet şerbetini tadarak yeşil kuşun kursağına uçtular.

Savaş bitmiş Hz. Peygamber savaş meydanında şehitler içinde dolaşıyordu. Defin hazırlıklarına başlandığında “Amr b. Cemuh ve Abdullah b. Amr’ı birlikte gömün”” dedi. Çünkü onlar birbirlerini dünyada da seven iki dosttu.”

Sonra Uhud şehitlerine bakıp “Ben onların şahidi olacağım.” deyip sözlerini tamamladı: “Allah yolunda yaralanan bir Müslümanın kıyamet günü mutlaka kanı akarak gelir. Kanının rengi safran rengi, kokusu da misk kokusu gibidir.”

Selam olsun sözünde duran erlere…

Selam olsun Allah ve Resulünü sevenlere…

Selam olsun Amr b. Cemuh’a…

 

The post AMR B. CEMUH (radiyallahu anh) first appeared on İNZAR DERGİSİ.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.