ASR SURESİ

ASR SURESİ
Yayınlama: 11.07.2023
A+
A-

 

“Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr Suresi 1-3)

Kısa surelerin en kısalarından sayılan bu mübarek sure, insanlığın kurtuluş reçetesini veciz bir şekilde içinde barındıran Mekkî bir suredir. Zaten surenin adı olan “asr” kelimesi de bir anlamıyla usare/öz demektir. Nitekim İmam Şafiî, “Kur’ân-ı Kerîm’den sadece bu sure nazil olsaydı bile, insanlığın kurtuluşu için yeterli olurdu” diyerek surenin ne kadar önemli mesajlar içerdiğini hatırlatmaktadır. Mekke döneminde, ikinci yılın başlarında nazil olan bu sure, sahabe-i kiramın hayatında da önemli bir yer tutmaktaydı. Bir araya gelip dağıldıklarında sürekli bu sureyi okuyan sahabe, belli ki ya teberruken veya içerdiği mesajları birbirlerine hatırlatmak için bu sureyi dillerine pelesenk etmişlerdi.

“Asra yemin olsun

İlk ayette geçen asr kelimesi, Yusuf Suresinin 36. ayetinde de geçtiği üzere, meyvenin suyunu sıkmak anlamına geldiği gibi, zaman anlamına da gelmektedir. Surenin bu kelimeyle isimlendirilmesi ve Yüce Allah’ın asra yemin etmesi, zamanın ehemmiyetine dikkat çekmek içindir. Ayrıca cahiliye dönemindeki insanların batıl inançlarını tashih etmek için de asra yemin edilmiş olabilir. Çünkü müşrikler, zamanı suçlayarak ona söverlerdi. Öyleyse Müslüman, zamanın da Allah tarafından halkedildiğini, dolayısıyla ortada bir suç varsa, bunun zamandan değil kendi nefsinden kaynaklandığını bilerek ona göre hareket etmelidir.

Kur’ân-ı Kerîm’de kasem vav’ıyla başlayan on altı surede Yüce Allah, farklı şeylere yemin etmiştir. Bunların arasında duha/kuşluk, leyl/gece, fecr/şafak vb. zaman bölümlerine yemin ettiği gibi burada da asra yemin etmiştir. Asr, müfessirlerin beyanına göre, mutlak zaman anlamında kullanılabileceği gibi, ikindi vakti anlamında da olabilir. Çünkü bazı müfessirlere göre insanların gafletle geçirdiği bu zaman dilimindeki namaz, Kur’ân-ı Kerîm’de “salat-ı vusta/orta namaz” olarak anılmakta ve bu namazın özellikle muhafaza edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Ayrıca asr, üç nesli kapsadığı için toplumsal değişimin sağlandığı asır/yüzyıl olarak da anlaşılabilir. Bunların dışında, başında bulunan elif-lamın farklı kullanımlarından dolayı “o asır” şeklinde Peygamberimizin yaşadığı Asr-ı saadeti kastetmesi de muhtemeldir. Her hâlükârda zamanın ehemmiyeti hatırlatılarak zaman yönetimine dikkat çekilmiştir. Üstad Bediuzzaman’ın ifade ettiği gibi Müslüman, yirmi dört saatin altın değerinde olduğunu bilerek vaktini değerlendirmelidir. Zira İmam Hasan el-Benna’nın deyimiyle “Zaman, hayatın ta kendisidir.”

“İnsan, gerçekten ziyan içindedir.

Kur’ân-ı Kerîm, yeminle okuyucunun dikkatini celp ettikten sonra insan cinsinin hüsranda olduğunu beyan ederek konuya müthiş bir uyarıyla giriş yapmaktadır. Ayrıca hüsran kelimesi, bir ticareti çağrıştırmaktadır. Zira Kur’ân-ı Kerîm ticareti maddi alışverişten ibaret görmemektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, Saff Suresinin 10-13 ayetlerinde ticaretin ne olduğunu beyan ederken, Tevbe Suresinin 111. ayetinde de Yüce Allah’ın, müminlerin canını cennet karşılığında satın aldığını ifade etmektedir. Öyleyse hüsran edenlerden olmamak için sonraki ayette ifade edilen kurtuluş reçetesine kulak vermek gerekmektedir.

“Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”

Son ayette zikredilen bu dört özellik vav atıf harfiyle bağlandığından dolayı ebedi kurtuluş için insan, bu dört özelliğin tamamına sahip olmalıdır. Elbette iman cennetin anahtarıdır, ama iman ve salih amelin Kur’an’da sürekli yan yana bulunması bunların birlikte olması gerektiğini göstermektedir. Cennete girmek için iman yeterli olmakla beraber, amel işlemeyen insanın cehennemdeki cezasını çektikten sonra; ancak cennete girebileceği düşünüldüğünde elbette bu da hüsran sayılacaktır. Ayrıca hiç kimsenin imanla ruhunu teslim etmesi garantisi olmadığına göre, imanı amelle takviye ederek kemale erdirmek gerekmektedir. Yoksa imanın sönüp yok olması işten bile değildir.

Amel-i salih denildiğinde akla ilk gelen ibadetler olmakla beraber, ihlas ve niyetle mubah sayılan bütün adet ve hareketlerimizin de ibadet hüviyetine bürüneceği unutulmamalıdır. Dolayısıyla sayısız amel bulunmakla beraber Yüce Allah, bu kısa surede özellikle iki amel’e dikkat çekmektedir: hakkı tavsiye etmek ve sabrı tavsiye etmek. Bunlar tek başına amel etmenin yeterli olmadığını, Müslümanca yaşamakla beraber bunu yaşatmanın da kurtuluş için elzem olduğunu göstermektedir. Öyleyse Müslüman, hem İslam’ı kendi şahsında temsil etmek hem de bunu tebliğ etmekle de mükelleftir. Tabii, İslam’ı usulünce tebliğ edemeyenin susması, temsil edemeyenin de en azından İslam’ın adını lekelememe adına kendine çeki düzen vermesi de önemlidir. Maalesef günümüzde İslam’ı hakkıyla temsil edenlerin azlığından mustarip olduğumuz kadar, bu güzel dini çirkin gösterenlerden de aynı derecede mustaribiz.

Hakkı yaşayıp yaşatmak bir mücadele gerektirdiği için elbette sabrı kuşanmayı ve sabrı öğütlemeyi de zorunlu kılmaktadır. Sabır, hayatın tamamını kuşatan bir erdem olarak, sadece bela ve musibetlere, hastalık ve afetlere karşı tahammül etmek değildir. Zira Müslümanın böyle durumlarda başka türlü davranması zaten düşünülemez. Sabır, aynı zamanda nefis ve günahlara karşı direnmek, ibadet ve taatte sebat etmektir. İşte bu anlamıyla sabır her zaman ve zeminde kuşanılması gereken bir haslettir.

Son olarak merhum Mehmet Âkif’in sûreyle ilgili beyitlerini vermek, konuyu özetlemek açısından yerinde olacaktır:

“Hâlikın nâ-mütenâhî adı var en başı «Hak»

Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak

Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken

Mutlaka sûre-i ve’l-asr’ı okurmuş bu neden?

Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh

Başta iman-ı hakîkî geliyor sonra salâh

Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.”

The post ASR SURESİ first appeared on İNZAR DERGİSİ.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.