KUDÜS MESELESİ IRKİ DEĞİL AKİDEVİDİR

KUDÜS MESELESİ IRKİ DEĞİL AKİDEVİDİR
Yayınlama: 23.11.2023
A+
A-

 

 

Filistinliler Dünya’nın kadim halklarındandırlar. Kenan denilen diyardaki geçmişleri binlerce yıllık bir maziye dayanır. Filistinliler Ege göçleri sonucu bölgeye dışardan gelen Pelest isimli bir kavimden gelmektedirler.

 

Filistinlilerin o topraklarda tarihi, İslam’ın gelişinden binlerce yıl öncesine dayanır. Öyle ki Ege göçleri sonucu gelip bu topraklara yerleşen Pelestler yani Filistinliler, Hz. Musa (as)’dan önce bu topraklardaydılar. Çünkü Hz. Musa (as) Mısır’dan çıkıp, 40 yıl süren bir yolculuktan sonra bölgeye geldiğinde, burada Pelestler oturuyordu. Hz. Musa (as)’ın vefatından sonra başa geçen İbrani liderler, 150 yıllık bir mücadeleden sonra buralara hâkim olabilmişlerdi.[1]

Fakat bu topraklardaki hâkimiyet ırk değil, iman esası ile meşruiyet kazanır. Bilindiği üzere Hz. İbrahim (as)’ın Kur’an’da zikredilen bir duası var: “Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i birtakım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. “Soyumdan da (önderler yap, Ey Rabbim!)” dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.”[2]

Burada açık olan bir şey var. Hz. İbrahim (as) Rabbine müracaat edip, bundan böyle gelecek peygamber/önderlerin kendi neslinden gelmesini istiyor. Allah bu duayı kabul ediyor. Ancak bir şerh koyuyor. O da Hz. İbrahim (as)’in kavminden olup, zalim olanların bu kabulün dışında kalacağıdır.

Kudüs’ün geçirdiği evrelere bakacak olursak, Firavunlar dönemine kadar inmemiz gerekecek. Bu dönemde Rusalim diye anılan bölge, Yahudiler tarafından Yeruşelayim diye adlandırılmış. Hristiyanlar Jarusselam, Müslümanlar ise Darü’s-Selam demiş Kudüs’e.

Yukarıda duasının kabul edildiğini belirttiğimiz Hz. İbrahim (as)’in iki ayrı eşten iki oğlu olmuş: Hz. Hacer’den Hz. İsmail, Hz. Sare’den ise Hz. İshak. Hz. İsmail ve oğullarına Mekke, Hz. İshak ve oğullarına ise Kudüs ve çevresi emanet edilmiş, burada tevhid akidesinin tebliği görevi verilmiştir. Buralardaki hâkimiyetin menşei ise tevhid akidesidir.

Ancak Yusuf (as)’ın vezir olmasından ve babası ile 11 kardeşini yanına almasından sonra İsrailoğullarının Mısır’daki serüveni başlamış. Mısırlılar tarafından köleleştirilen bu kavim, Hz. Musa (as)’ın öncülüğünde tekrar Filistin bölgesine gelmişler. Yolda iken buzağıya tapmaları, onların daha kutsal topraklara girmeye hazır olmadıklarını göstermekte idi. Sonraki süreçte Hz. Musa’ya yaptıkları muhalefet nedeniyle 40 yıllık çöl imtihanları başlamış.

Belirtilen bölgede İsrailoğullarının kutsal topraklara girme çabası uzun yıllar almış. Bu soydan gelen peygamberler İsrailoğullarının hastalıklarıyla uğraşmışlar ve bu uğraşıları epey zaman almış. Bir krala sahip olmadıklarını söylemeleri üzerine kendilerine Talut idareci olarak atanmış ve bu dönemde Calut ile büyük bir savaş meydana gelmiş.

Ancak savaştan önce yaşadıkları imtihanı, çoğunlukla olumsuz neticelendirmişler. Bakara Suresinde ifade edildiği üzere, kendilerinin önlerine çıkan bir ırmaktan su içmemeleri söylenmiş olmasına rağmen, büyük çoğunluğu bu suyu içmişler. Karşı tarafın kralı Calut (Golyat) mübareze savaşında Hz. Davut ile karşılaşıp öldürülmüş.

Talut’un ölümünü müteakip başa geçen Hz. Davut  (as) zamanında, Kudüs şehrinin kutsal alanı şekillendirilmiş ve O’nun oğlu Hz. Süleyman (as) zamanında bu kutsal alanın üzerine Süleyman Mabedi inşa edilmiş. Hz. Süleyman zamanında geniş topraklara ve ordulara sahip olan devlet, onun vefatından sonra Yehuda ve İsrail diye ikiye ayrılmış. M.Ö. 586’da Babil Devletinin saldırısına uğramış ve büyük bir kıyımdan geçirilmişler. Kutsal kitapları bir kuyuya atılarak yakılmış.

İranlıların yardımıyla topraklarına geri döndüklerinde aralında zuhur eden Üzeyr (as), kuyudaki kutsal metinleri bir araya getirip, Yahudiliği tekrar yaşanılır bir din haline getirmiş. Bunun için Üzeyr’e Allah’ın oğlu demişler. Çok sonraları yine İsrailoğulları arasından çıkan Hz. İsa (as)’a bu kez Hristiyanlar tarafından Allah’ın oğlu diye vasıflandırılmış.

Dolayısıyla bu ilahi dinlere şirk kiri bulaşmış oluyordu. Üstelik Yahudilerin Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve Hz. İsa’ya yaptıkları tamamen tevhid davasına ihanet sayılan davranışlardı. Böylece Kudüs’ün tevhid ehli yeni emanetçilerine devrinin zamanı gelmiş oluyordu.

Vakıa şudur ki; Kudüs, Hz. Ömer (ra) zamanında İslam topraklarına dâhil olmuş ve o gün bugündür İslam beldesi olan bir yerdir. Hatta kendi kaynaklarımız açısından, Kudüs’ün hâkimiyeti Peygamberimize Miraç’tan önceki İsra hadisesi ile verilmişti. Ahmet Ağırakça’nın yayımladığı “Kaynaklar Işığında İsrâ ve Miraç Olayı” isimli makalesinde konu ile ilgili görüşlerini şu şekilde ileri sürmektedir: “Tevhid inancını Nuh tufanından sonra tekrar kaybeden insanlığa İbrahim (a.s.) yeniden tevhidi anlatmış ve oğlu İshak ile Kudüs’te, diğer oğlu İsmail ile Mekke’de bu iki kutsal mekânı ve mescitleri yeniden ihya ve inşa etmişti. Böylece İsmailoğulları Mekke ve çevresinde, İshak ve oğulları Kudüs ve çevresinde tevhid inancını yaymakla görevlendirildiler. Musa (a.s.)’ın bütün gayretlerine ve daha sonra gelen diğer İsrâiloğulları, Peygamberlerinin özellikle Davud ve Süleyman (a.s.)’ın tebliğ ve uyarılarına fazla kulak asmayıp, gönderilen Peygamberlerden Zekeriya ve Yahya’yı öldürüp, İsa (a.s.)’ı da öldürmeye kalkışmaları nedeniyle, bu mekânın artık hakkını vermediklerini ve tevhid inancının gereğini yerine getiremediklerini ortaya koydular. İsrâiloğulları’nın, Allah’tan başka bir ma’bud tanımayacaklarına ve onun emirlerine uyacaklarına söz vermelerine rağmen, Üzeyr’i Allah’ın oğlu kabul edecek ve Tevrat’taki birçok hükmü tamamen değiştirecek kadar azgınlaşmaları sonucunda, Kudüs’ün emanetini koruyamadıklarından, artık onların bu şehre olan hâkimiyet ve sahipliğinin sona erdirilmiş olduğu, İsrâ suresinde Miraç mucizesiyle bildirilmiştir. Son peygamber olarak Resûlullah (s.a.v.)’in Miraç mucizesiyle Mekke’den Kudüs’e getirilip bütün peygamberlerle burada namaz kılması ve onlara imam kılınması büyük bir anlam taşımaktadır. İsrâ suresinin ilk ayetleri hem İsrâ ve Miraç olayını hem de bu kutsal mekânı koruyamadıklarından dolayı, İsrâiloğulları’nın elinden alınıp emanetin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e verildiğini çok net bir şekilde anlatmaktadır.”

Tarihi süreç bu görüşleri teyit etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber’den sonraki ikinci Halife zamanında, yani erken dönemde Kudüs Müslümanlarca fethedildi. Haçlıların saldırıları sonucu Hrıstiyanlarca ele geçirilen beldede 88 yıllık bir ara dönemden sonra bu kez Selahaddin Eyyubi tarafından ikinci fetih gerçekleştirildi.

Kanaatimce hâlihazırda da böyle bir ara dönemi yaşamaktayız ve Kudüs’ün üçüncü fethinin zamanı gelmiştir.

 

 

 

[1] (Prof. Dr. Ekrem Memiş, Ege Göçleri’nin Tetiklediği Diğer Göç Hareketlerine Kısa Bir Bakış, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, Cilt: 7 Sayı: 19 Sayfa: 148 – 162 Eylül 2019)

 

[2] Bakara, 2/124

 

The post KUDÜS MESELESİ IRKİ DEĞİL AKİDEVİDİR first appeared on İNZAR DERGİSİ.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.