7.Yılında 15 Temmuz Direnişi… DARBECİ BATI VE TAŞERONLARI KAYBETTİ

7.Yılında 15 Temmuz Direnişi… DARBECİ BATI VE TAŞERONLARI KAYBETTİ
Yayınlama: 18.07.2023
A+
A-
  1. Yılında 15 Temmuz Direnişi…

DARBECİ BATI VE TAŞERONLARI KAYBETTİ

 

Darbeler, son yüzyılın ülkeleri ve halkları zorla dizayn etme yöntemi haline geldi. Bu darbelerin ekseriyeti küresel güçlerin kontrolünde gerçekleşti. Bireysel çıkar amaçlı gerçekleşen darbelerin de ayakta kalabilmek için küresel güçlere dayanmak zorunda kaldıklarını gözlüyoruz. Türkiye’deki darbecilerin ekseriyeti de sırtlarını batıya, emperyal güç ABD’ye dayadıklarını görüyoruz. Geçmişten bugüne Müslüman halkın, her iradesini yönetime yansıtmak istemesi halinde balyozu kafalarında yediğini yediden yetmişe herkes biliyor.

Şer güçlerin “Bizim çocuklar” diye tanımladıkları bu cuntacıların Türkiye’de gerçekleştirdikleri darbeleri hatırlayacak olursak; 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen darbe sonrası Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi. 12 Eylül 1980 tarihinde yaşanan darbede ise her görüşten ya da her sınıftan birlerce cana kıyıldı, on binler cezaevlerine tıkıldı. Parti liderleri tutuklandı, partilere ve liderlerine siyasi yasaklar getirildi.  Darbeciler, 2 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997’de verdikleri muhtıralar ile hükümetler düşürmüştür. Ancak 27 Nisan 2007 tarihindeki verilen e-muhtıra karşısında AK Parti hükümeti yıkılmamış; ama ekonomik krizlere girmekten kurtulamamıştır.

Türkiye’de en son darbe kalkışması ise yedi yıl önce 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirildi. Bu darbe girişimi diğer tüm darbe girişimlerinden farklıydı. Diğer tüm darbeleri gerçekleştirenler asker kökenli olmakla birlikte batı tandanslı seküler Kemalist tayfadan olurken, 15 Temmuz darbecileri ise Türkiye tarihinde ilk defa bir cemaat görünümlü ancak arka planda CIA’yla bağlantılı olan asker, polis, istihbaratçı, sivil, takkiyeci paralel devlet ayaklı Fetö’cülerdi.

Sohbetlerinde salya sümük ağlayan bir imam olarak 1980’lerden bu yana sahnede olan Fethullah Gülen, dostları dış güçlerin önlerini açmalarıyla sistemli bir şekilde devletin içlerine sızmaya başladılar. Devlet kademelerinde gizli gizli başlayan yapılanma öncelikle öğretmen, sonra polis ardından savcı, hakim, asker ve bürokrat yerleştirmelerle devam etti. Sınav sorularının önceden elde edildiği, kurumların personel müdürlükleri gibi kilit önemdeki konumlar üzerinden gerek ordu, gerek bakanlıklar ve tüm kurumlara yönelik yerleştirmelerde devletin tüm kılcal damarlarına kadar istedikleri şekilde yerleştiler.

28 Şubat sürecinde Müslümanların çektiği zulümler, görevden el çektirilmeler, başörtülülerin mağduriyeti gibi türlü zulümler FETÖ’cülerin hiçbirine yansımıyordu. Hatta Gülen efendinin o dönemler çokça dillendirdiği “Dinlerarası diyalog ve hoşgörü”ler kapsamında Hristiyan Papa’yla görüşmeler sıcak mesajlar bu adamın tıynetini yavaş yavaş ortaya döküyordu.

90’lardan 2000’lere kadar Güneydoğu’da Pkk’ya karşı duran, mücadele eden, evini barkını canını korumaya çalışarak meşru müdafada bulunan bölge Müslümanlarının, bu FETÖ’cü polislerin işkencelerinden geçmeyeni neredeyse yoktur. Ama bu haşhaşi zihniyetlilerin iç yüzünü bilmeyenler, onlar için “bunlar karıncayı bile incitmezler” diyerek bunların yaptıkları zulümlere ya inanmıyor veya görmezden geliyordu.

FETÖ’nün en büyük sermayesi açtıkları özel okullar üzerinden yetiştirdikleri öğrencileri istedikleri alana yönlendirerek yetiştirmek ve yapıya bağımlı hale getirmek oldu. Sadece yurtiçinde değil yurtdışında da birçok ülkede açtıkları okullarda o ülkelerin elit kesimlerinin çocuklarını eğiterek sinsi amaçlarına ulaşmak için sabırla çalıştılar.

Özellikle Afrika ve Asya ülkeleri olmak üzere açtıkları okullarda gerek o çocukların, gençlerin o ülkelerin devlet kademelerinde yer almaları ve gerekse de o çocukların velileri olan milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanlarına direk etki ederek kirli emellerini gerçekleştirmek için örgütsel anlamda yoğun bir faaliyet yürüttüler. Bugünlerde Kırgızistan’da gerçekleşen darbe girişimi, FETÖ’nün bu ülkede geçmişten bu yana yaptığı kirli faaliyetlerin bir ürünüdür.

Düzenledikleri Türkçe olimpiyatları ile hem ülke insanının güvenini kazanırken diğer yandan onlarca ülkeden öğrencilerin katılımıyla uluslararası etkinliklere imza atarak bu ülkelerdeki bürokrasiye ve ülke yönetimlerine Türkiye’deki etkin konumlarını göstererek beraber çalışma imkânları oluşturuyorlardı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’yi kurması ve 2002’de yapılan seçimlerde iktidar olmasıyla birlikte FETÖ yapılanması da farklı bir merhaleye geçti. 28 Şubat döneminde tüm değerlerini yok sayarak darbeci zihniyetin yanında duran FETÖ yapılanması Ak Parti, iktidarı kazandıktan sonra ise “Ilımlı İslam” söylemi üzerinden takiyye moduna geçerek iktidarı sahiplenip iktidar üzerinden özel amaçlarına ulaşmaya çalıştı.

Süreç ilerledikçe FETÖ yapılanması eğitim, emniyet, adalet, basın, medya, ekonomi, finans, sağlık gibi alanlarda giderek palazlanıyordu.

Ancak daha ilk günden FETÖ’nün iyi niyet taşımadığının farkında olan Erdoğan ise bu kirli yapıya karşı gizli gizli mücadele ediyordu. Bunu en iyi ortaya koyan örnek 1998’de daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken FETÖ elebaşıyla görüşmesi sonrası asansörde sarf ettiği ‘Evvela bunların hakkından gelmek lazım’ açıklamasıydı. Erdoğan’ın çok önceden bu haşhaşi yapılanmanın farkında olduğunu bu söylem ortaya koyuyordu.

2002-2010 yılları arası gücünün zirvesine varan FETÖ artık Ak Parti ve Erdoğan ile açıktan ters düşen adımları atmaya başladı. Erdoğan’ın her fırsatta ‘Dünya beşten büyüktür’ diye dile getirerek batıya meydan okuyan söylem ve eylemi batı başkentlerini rahatsız etmeye başlayınca batının içerideki taşeronu olan FETÖ de iktidara baskı yapmaya başladı. Kendi yapısına ve batıyı düşman kategorisinde gören İslami camialara yönelik kumpaslar kurdu. Devletin gücünü kullanarak istismar eden FETÖ’nün en çok üzerine gittiği ve binlerce üyesini mağdur ettiği camiaların başında ise HÜDA PAR geliyor.

‘Mavi Marmara hadisesi’nde FETÖ’nün İsrail yanlısı tutumu, ‘MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gözaltı’na alınmaya çalışılması, ‘17-25 Aralık’ ve ‘Mit tırları’ meselesi gibi hadiseler, FETÖ’nün Erdoğan’a yönelik ipleri koparan ve kılıçların çekilmesine sebep olan olaylardan birkaç örneği teşkil ediyor. Sonrasında ise Pensilvanya’da ikamet eden elebaşı Fetullah Gülen’in FETÖ’sünün aslında Amerika’nın güdümünde hareket ederek Türkiye’yi dizayn etme, kontrolde tutma, batıya karşı bağımsızlığa değil batıya bağımlı olmaya zorlayan, emperyal şer güçlerin istedikleri gibi at koşturmalarına olanaklar sağlayan haşhaşi takiyyeci bir aparat olduğu resmen anlaşıldı.

Ve 15 Temmuz 2016 akşam saatleri, günlerden Cuma… TSK içerisindeki FETÖ’cüler, hain bir darbe teşebbüsünde bulundu. İlk olarak Boğaziçi Köprüsünde bir hareketlilik fark edildi. Köprü tek yönlü olarak askerler tarafından kapatıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Marmaris’te kaldığı otelde özel bir birlik tarafından suikast ile öldürülmek istendi. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, TBMM bombalandı, Genelkurmay, Emniyet ve MİT binalarında çatışmalar yaşandı.

Gecenin seyrini değiştiren gelişme ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın saat 00:15’te CNNTürk Tv’de yayında olan gazeteci Hande Fırat’a telefonla bağlanarak kalkışmanın TSK içerisine sızmış paralel yapılanma içerisinde olan FETÖ’nün bir darbe girişimi olduğunu belirterek halkın havaalanlarına, meydanlara inmesi yönünde çağrı yapması oldu. Bu çağrı üzerine genciyle yaşlısıyla tüm halk, Türkiye’nin tüm şehirlerinde meydanlar, havaalanları, önemli kamu kurumlarının önlerine toplanarak darbecilere karşı sloganlar atmış sabaha kadar meydanları terk etmemişti.

Ağırlıklı olarak İstanbul ve Ankara merkezli olan bu kalkışmanın neticesinde 251 şehit verildi. 1500’den fazla kişi de yaralandı. 10 binin üzerinde gözaltı gerçekleşirken, 100 civarında darbeci askerin ise ölü olarak ele geçirildiği ifade edildi. Sabaha kadar süren hain darbe girişimi öğlene doğru büyük ölçüde kontrol altına alındı. Daha sonra 27 gün boyunca ülkenin dört bir yanında meydanlardan çekilmeyen halk, darbeci zihniyete, bu Müslüman ülke toprağını canını verse de teslim etmeyeceklerinin en net mesajını verdi.

Sonuç itibariyle; geçmiş darbelere kıyasla darbeciler, beklemedikleri, alışılmadık bir halk direnişiyle karşılaştı. Seküler azınlık kesimin market ve banka önlerinde kuyruk oluşturan utancı karşısında, halkın cesaret alarak peşlerinden yürüdüğü İslami camiaların mensupları, hain FETÖ darbesini akamete uğratan ana unsur oldu. Geçmişten bu yana ülke içerisindeki taşeronları ve fonladıklarıyla her on yılda bir Türkiye’yi dizayn operasyonu yürüten başta Amerika olmak üzere tüm batılı argümanlar hep birlikte yenildi.

15 Temmuz gecesi meydanlara inen milyonlar, ölümüne darbeye karşı durarak, batılı şer güçler ve yerli taşeronlarının yüzyıldır Müslüman halklar üzerinde uygulamak istedikleri toplumsal mühendisliğinin tutmadığını ortaya koydu Elhamdülillah…

Hain darbe girişiminde toprağa verdiğimiz 251 cana Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyoruz.

 

 

 

 

 

The post 7.Yılında 15 Temmuz Direnişi… DARBECİ BATI VE TAŞERONLARI KAYBETTİ first appeared on İNZAR DERGİSİ.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.