Dünyada ve çevremizde olup bitenleri görüp tefekkür ederken, toplumun tuzu mesabesinde olan alimler aklıma geldi. Acaba alimler sorumluluk gereği nerde duruyorlar? Görevlerini yapıyorlar mı? Yapıyorlarsa niye bizler İslam’dan uzaklaşıp günahların kucağına düşmüşüz?
Nasıl ki tuz, gıdaların bozulmasını önlüyorsa ve gıdalar bozulmadan uzun süre saklanıp istifade ediliyorsa, alimler de toplumun dimdik ayakta kalması için tuz vazifesini görüp, İslami naslara göre yaşama, ahlak, edep, hak, hukuk, saygı, sevgi, sosyal ilişkiler ve manevi yönden yaşanabilir bir dünya hayatını oluşturmak alimlerin vazifesi olup, bütün gayret ve çabalarını seferber ederek toplumun ıslahı için üzerlerine düşen görevi yerine getirmelidirler. Çünkü Allah (cc) bu yükü Alimlere yükleyip onları insanlığa rehber kılmıştır. Ayette geçtiği gibi “Alimler, Allah’ın (cc) yeryüzündeki şahitleridirler. Tevhidi ilan edip açıklayacaklarına dair Allah’a (cc) söz vermişlerdir. Al-i İmran 18. ayette Allah (cc), alimleri hem şahit kılmış hem de alimler Allah’a söz vermişlerdir. Verdikleri sözü yerine getirmelidirler. Allah (cc) alimleri ümmete rehber kılmış, onları Peygamberlerin varisi kılmıştır. İnsan oğlu için bundan daha büyük bir şeref olamaz. O halde Alimlere tevdi edilen bu izzetli görevi hakkıyla yapmaları onların asıl vazifesidir. Peygamber (a.s) diyor ki “Alimin mürekkebi, şehidin kanı ile tartılır, alimin mürekkebi, ağır gelir. (İ.Neccar) Ey alimler, seydalar; Peygamber (a.s) ve sahabelerden sonra yeryüzünün en kıymettar kullarısınız, hem dünyada hem de ahirette öncü insanlarsınız.
O zaman derim ki seydalar, önünüze, arkanıza, sağınıza, solunuza bir bakın ümmetin, insanlığın ne halde olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Milleti Müslüman olan bir coğrafyada yaşıyoruz. Hepinizin maaşı, işi, aşı iyi dünyevi bir sıkıntınız yok. Buna rağmen gün be gün İslam’dan uzaklaşıp yabancılaşıyoruz. Şayet sizler görevinizi ihmal ederseniz bu günleri arar duruma düşeriz. Hala toplumda itibarınız, hatırınız var. Görevinizi hakkı ile yapmazsanız, dünyada itibarınız düşer, ahiret vebali ise çok çetindir.
Selahaddin-i Eyyübi der ki “Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki” Siz seydalarım, deyin ki; insanlık İslam’dan bihaber olduğu müddetçe ben nasıl rahat ederim? Artık camide cemaat namazları 3-5 ihtiyarla sınırlı kalmış, bu husus ile ilgili hiçbir çaba yok. Tevafuk olarak birçok camiye vakit namazlarında uğramışızdır. Ancak %99’unda kur’an dersi verildiğine şahit olamadım. Bilmiyorum bunun hesabı nasıl verilecek. Çok düşünüyorum.
Dünya ve Ahiret mutluluğunu kazanmak ve yarınların İslam’ın olması için gayret, fedekarlık, cehd ve azim ile camilere sahip çıkın, sokağa sahip çıkın, İslam’ı anlatın, insanlık fıtratından uzaklaşmış, bize sahip çıkın, bize öncü olun, bizi tekrar insanlığa kazandırın, kardeşliği aramızda tesis edin, yükünüzün çok kıymetli olduğunu bilin, bizi şeytanla ve nefsimizle baş başa bırakmayın.
Hani derler ya “Deve tökezleyip yükünü düşürmüş, orada bulunan tilki kaçıvermiş. Tilkiye “ne diye kaçıyorsun?” demişler, “devenin yükü düştü, korkarım ki bana yüklerler” demiş. Alimleri tenzih ederek seydalarım o çok kıymettar yükünüzü atmayın, omuzlayın, insanlığın istifadesine sunun, insanların hidayetine vesile olun, bizleri tilkilere muhtaç etmeyin. Yoksa mahkeme-i kübranın hesabı çok ağır olur.
Alimlerin varisleri olmanız temennisi ile Allah’a emanet olun.
Faruk er