“Rahman (olan Allah) Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı, ona beyanı öğretti.” (Rahman: 1-4)
Abdullah bin Ömer’den (radiyallahu anhuma) rivayet edilmiştir. Dedi ki: “Doğu tarafından iki adam gelip hutbe verdiler. İnsanlar onların beyanlarına (konuşma üsluplarına) hayret ettiler. Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Şüphesiz beyandan sihir olanı vardır.” yahut “Şüphesiz beyanın bazısı sihirdir.” buyurdu.” (Buharî, Edeb 90, Tirmizi, Edeb 69)
İbnu Hacer (rahimehullah) Fethu’l-Bari adlı eserinde bu hadisi açıklarken özetle şöyle demiştir:
Hicretin dokuzuncu senesinde Peygamber Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) Temim kabilesinin heyeti geldi. Heyette bulunan Zibrikan bin Bedr, Amr bin Ehtem ve Kays bin Asım Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yanına oturdular.
Zibrikan övünmeye başladı. Dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü ben Temim oğullarının büyüğüyüm. Aralarında kendisine itaat edilen ve sözü dinlenen biriyim. Zulümden onları korur haklarını gözetirim. -Amr bin Ehtem’i işaret ederek- bu da bunu bilir.” dedi. Amr dedi ki; “O sert ve tavizsiz biridir; izzetlidir, gücünden ve şiddetinden çekinilir, yakınları arasında itaat edilir.”
Zibrikan dedi ki; “Ey Allah’ın Resulü! Allah’a yemin olsun ki hakkımda bundan daha fazlasını biliyor. Ancak kıskançlık onu konuşmaktan menetti.”
Amr dedi ki; “Ben seni kıskanıyorum öyle mi? Vallahi ey Allah’ın Resulü! Dayıları şahsiyetsiz, babası ahmak, kendisi yeni mal görmüş, aşiretinde tanınmaz biridir… Vallahi ya Resulallah! birincisinde doğru söyledim. İkincisinde de yalan söylemedim. Ancak ben razı olduğumda bildiğimin en güzelini söyleyen öfkelendiğimde ise bulduğumun en kötüsünü söyleyen biriyim.”
Bunun üzerine Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Beyandan sihir olanı vardır.” buyurdu.
Taberanî bu hadisi Ebu Bekre’den (radiyallahu anh) şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Biz Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yanındaydık. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Amr’e dedi ki; “Zibrikan hakkında ne dersin?” Amr, yukarıda geçen ifadelerin benzerini söyledi. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Şüphesiz beyandan sihir olanı vardır ve şüphesiz şiirden hikmet olanı vardır.” (Buharî, Kitabu’t Tıp 5767) buyurdu.
Hattabi, “Beyan iki türlüdür.” demiştir: Birincisi kendisi ile maksadın herhangi bir şekilde açıklandığı kısımdır. Diğeri ise dinleyenlerin hoşuna gidecek ve kalplerini kendisine doğru cezbedecek şekilde sanatkârane yapılan açıklamalardır. İşte kalbi etkileyip nefsi bir şeyi gerçek şeklinden başka türlü gösterecek ve onu gerçek yönünden başka tarafa çevirecek kadar baskın geldiği takdirde sihre benzeyen beyan şekli budur. Bu durumda bu sözü dinleyip bakan, başka türlü görür. Eğer bu kabiliyet hakka yöneltilirse övülür, batıla yönelik olursa yerilir. Hattabî “Buna göre bu ikinci kısım, beyanın sihre benzeyen, yerilen türüdür,” demiştir.
Ancak ona itiraz edilmiş ve “Diğerine de sihir adını vermenin bir sakıncası yoktur. Çünkü ‘sihir’ herhangi bir meylettirme hakkında da kullanılır.” denilmiştir.
Bazıları bu hadisi güzel söz söylemenin ve lafızları dikkatle seçmenin övülmesi sadedinde yorumlamıştır. Bazıları da bu hadisi, sözü yapmacıklaştıran, onu güzelleştirmek için ve bir şeyi görünen halinden başka türlü göstermek amacıyla kendini zorlayan kimseleri yermek hakkında yorumlamışlardır. Böylelikle bu, hakikati olmayan, hayal olarak göstermek şeklindeki sihre benzemiş olmaktadır. İmam Malik (rahimehullah) bu hadisi Muvatta adlı eserinde “Allah’ın zikrinin olmadığı mekruh sözler, konuşmalar” başlığı altında zikretmekle buna işaret etmiştir.
Hadisi şuna yormak da doğru olur: Kişinin üzerinde başkasının hakkı vardır ancak delil getirmede ve kendini haklı göstermede hak sahibinden daha güçlü ifadeye sahiptir. Böylece sözleri ile insanları büyüler ve hakkı alıp götürür.
İbnu Battal demiş ki; “Bu hadis hakkında söylenenlerin en güzeli şudur ki; bu hadis beyanın tümü için yermek de değil övgü de değildir. Çünkü “beyanın bir kısmı” diye ifade edilmiştir. Hem Allah Teâlâ “beyan” ile kullarına nimette bulunmuştur “İnsanı yarattı, ona beyanı öğretti” (Rahman: 3-4) Hal böyle iken beyanın tamamı nasıl yerilebilir?
Evet, şüphesiz “beyan” Allah Teâlâ’nın insana bahşettiği en büyük nimetlerindendir. Yerinde kullanılıp zikir, tevhid, tebliğ, tilavet, faydalı ilim, doğruluk, emr-i bi-l marf ve nehy-i an-il münker gibi güzel sözlerle şükrü eda edildiğinde a’lay-ı illiyyîne çıkarır; tersine kullanılıp küfür, şirk, yalan, hakkı gizlemek, gıybet, haksız övgü ve yerme gibi çirkin ve müstehcen sözlerle nankörlük ve küfran-ı nimet yapıldığında da esfel-i sâfilîne düşürür.
Süfyan bin Abdillah (rahimehullah) anlatıyor:
“Ey Allah’ın Resulü” dedim “Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?” Eliyle dilini tutup sonra: “İşte şu!” buyurdu. Çünkü, dil beyanın aletidir. Dilin tehlikeli olması elbette beyandan ötürüdür. İman ile küfrün menşei kalp olduğu halde her ikisine de delil beyandır.
Hiç şüphesiz cisimde, kuvvette, akılda, zekada insanlar birbirinden farklı yaratıldığı gibi beyanın kuvvetinde, kalplere ve akıllara tesir etmede de aynı değiller. Allah azze ve celle bazı kullarına diğerlerinden daha fazla beyan ve ikna’ kabiliyyeti vermiştir.
Ümmü Seleme’den (radiyallahu anhâ) rivayet edilmiştir. Dedi ki; “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“…Belki biriniz, delilini getirmekte diğerinizden daha becerikli ve daha üstün anlatımlı olabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir parça ayırmış olurum.” (Buhar’i, Şehadat 27 )
Müşriklerin şairlerine karşı Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) meşhur şairi olan Hassan bin Sabit’i çağırırdı. Eski Arab tarihinde bazen bir şiir ile savaş çıkabilir veya barış yapılabilirdi.
Buna binaen yazarların, hatiplerin, sözcülerin, muhabirlerin, gazetecilerin ve özellikle sosyal medya kullanıcılarının sorumluğu çok büyüktür. Hadis-i şerif, beyanın akıl ve kalpler üzerinde sihir ve büyü misali, irade dışında yön verici bir güce sahip olduğunu belirtir. Mahir bir hatip, konuşmasıyla insanların akıl ve idraklerini çelebilir, gözbağcılık yapabilir. Aynı şekilde hakikati de tüm cazibe ve çekiciliği ile açıklayıp tertemiz gönüllere ab-ı hayat olabilir.
Allah (celle celaluh) “beyan”ın hikmet ve nimet kısmına muvaffak eylesin! Âmîn!…
The post “Beyanda Sihir Vardır!..” first appeared on İNZAR DERGİSİ.