“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zumer: 53)
Ebu Hureyre’den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, hiç şüphesiz Allah (celle celaluh) sizi götürür (yok eder) ve yerinize günah işleyip peşinden Allah’a istiğfar eden ve Allah’ın da mağfiret edeceği bir kavim getirirdi.” (Müslim, Tevbe 10)
Ebu Eyyub el-Ensarî’den (radiyallahu anh) gelen bir rivayette de: “Şayet Allah’ın sizin için affedeceği günahlarınız olmasaydı günahlarının olup da affedeceği bir kavim getirirdi.” (Müslim, Tevbe 9)
Allah Teâlâ hikmetine binaen, Rabbini tanımak ve ona kulluk etmek üzere insanı yaratmış ve bu kulluğun gereğini yerine getirip getirmediğini imtihan etmek üzere onu dünyaya göndermiştir.
Kuldan istenen, ubudiyetini takınıp Uluhiyyetin izzet makamına karşı züllünü ortaya koymak ve alçalmaktır. Her iki hadis-i şerif buna delildir. Zira günahkâr olan, günahından ötürü kırıktır, cürmünden dolayı başı eğiktir. İşte bu şekilde kulluğun züllü görünür ve Rububiyetin izzeti ortaya çıkar. (Keşfü’l Müşkil)
Bu iki hadis-i şerif “Hepiniz hata işlersiniz. Hata işleyenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir.” (Tirmizi, Kıyamet 49) sözünün bir naziridir. (Mirkatü’l Mefatîh, Ali el-Karî)
Evet, burada da hata yapmak bütün insanlara teşmil edilmiştir. Şu hâlde beşerî fıtratta, asıl olan hatakârlıktır. Masumiyet asıl değildir. Hata işlemek beşerin umumi vasfı olunca, hadis, “İnsanların en hayırlısı tevbe ile masiyetten kaçarak ibadet ile Allah’a iltica edenlerdir” demiş olmaktadır. Peygamberler dışında hiç kimsenin ma’sumiyet, yani hatalara ve günahlara karşı korunmuş olma iddiasının kabul edilemeyeceğine bu hadisler delil olmaktadır.
İbn-u Asakir’in Hz. Enes’ten (radiyallahu anh) rivayet ettiğine göre “Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı, “Günah işliyoruz” diye şikâyet ettiler. Bunun üzerine Allah Resulu (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Eğer siz günah işlemiş olmasaydınız, hiç şüphesiz Allah (celle celaluh) sizi yok ederek götürür ve yerinize günah işleyip peşinden Allah’a istiğfar eden ve Allah’ın da mağfiret edeceği bir kavim getirirdi.”
Beyhakî de Şuabü’l iman’da Abdullah bin Amr’dan şöyle dediğini rivayet eder: (إذَا زُلْزِلَتِ الْأرْضُ زِلْزَالَهَا) (sûresi) indiğinde Ebubekir (radiyallahu anh) oturuyordu. Sûreyi duyunca ağladı. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Seni ağlatan nedir ya Ebabekir?” deyince: “Bu sûre beni ağlattı.” dedi. Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Şayet siz hata etmemiş ve günah işlememiş olsaydınız ve bunun üzerine Allah Teâlâ da sizi affetmemiş olsaydı, Allah sizden sonra affetsin diye hata edecek ve günah işleyecek bir ümmet yaratırdı.” (El-Luma’ fi Esbabi wurud-i’l hadis)
Zeynü’l Arab “Bu hadis-i şerifte recanın havfe galebe etmesine teşvik vardır” demiştir.
Tayyibî de şöyle demiştir: “Hadis-i şerif, Allah’ın rahmeti ile aldanmış kimselerin sandığı gibi günahlara dalanlar için bir teselli ve teşvik değildir. Zira peygamberler (Allah’ın salat ve selamı üzerlerine olsun) insanları günah işlemekten caydırmak için gönderilmişlerdir. Aksine hadis-i şerif Allah Teâlâ’nın -tevbeye rağbet etsinler diye- günahkârlar için olan af ve bağışlamasını ifade ediyor.”
Buna binaen, hadisten kastedilen asıl mana şudur: Allah Teâlâ iyilik yapanlara vermek istediği gibi kötülük yapanları da affetmek istiyor. Buna; Ğaffar, Halim, Tevvab, Afuvv gibi birden fazla isimleri delalet eder. Allah (celle celaluh) bütün kulları melekler gibi günahlardan temiz kalma cibilliyeti üzere tek tip, aynı şey olarak yaratmamıştır. Aksine aralarında tabiatıyla hevasına meyyal ve hevasının isteklerine göre hareket eden kimseyi de yaratacaktır. Sonra ondan sakınmasını teklif edecek, ona yaklaşmasından sakındıracak ve imtihandan sonra ona tevbeyi tanıtacaktır. Eğer yerine getirirse onun ecri ve mükafatı Allah’ın üzerinedir, eğer yolunu şaşırırsa tevbe hazır önündedir.
İşte Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hadis-i şerif ile şunu kast etti ki: Şayet siz meleklerin üzerinde yaratıldığı cibilliyet üzere yaratılmış olsaydınız Allah Teâlâ günah işlemesi mümkün olan bir kavim getirirdi ki hikmeti muktezası onların üzerinde bu sıfatları ile tecelli etsin. Zira Ğaffar sıfatı affedilen birinin var olmasını ister nasıl ki Rezzak sıfatı rızıklandırılan birinin olmasını iktiza eder.
Tayyibî dedi ki: Hadisin yemin ile başlaması; kullardan günahın meydana gelmesini inkâr eden, günahı mutlak bir eksiklik sayan ve Allah kullardan günahın meydana gelmesini murad etmemiş diyen Mu’tezile ve onlar gibi düşünenlere reddiyedir. Bunlar günahın sadece zahirine ve mefsedet olduğuna bakmışlar. Günahın; Allah’ın mahabbetine vesile olan tevbeyi celbedici olan sırrına vakıf olamamışlardır. “Hiç şüphesiz Allah (celle celaluh) çokça tevbe edenleri sever ve temizlenenleri sever.” (Bakara: 222) “Allah (celle celaluh) gece elini açar ki gündüz günah işleyen tevbe etsin. Gündüz elini açar ki gece günah işleyen tevbe etsin.” (Müslim, Tevbe 31).
Allah Teâlâ; çölde devesini kaybedip umutsuz olduğu bir anda devesini bulan kişiden daha çok kulunun tevbesine sevinir. Belki de bunun sırrı kerem, hilm ve bağışlama vasıflarının gösterilmesidir. Şayet günah olmasaydı Uluhiyyet sıfatlarının görünmesinin bir tarafı eksik kalırdı. İnsan ancak Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Allah Teâlâ ona; celal, ikram, kahr, lütuf ve in’am sıfatları ile tecelli eder.
Melekler, kahr ve celal sıfatlarına baktılar ve “Yeryüzünde, fesat çıkaracak ve kan akıtacak birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah Teâlâ da lütuf ve ikram sıfatlarına baktı ve: “Sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu. İşte Allah Resulu’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) “Sizi götürür, yok eder” sözü bu manaya işaret ediyor ve bunun için “Günah işlemeseydiniz günah işleyecek bir kavim getirirdi” sözü ile iktifa etmemiştir.
Bu hadislerin gayesi; kişiyi kibirden, ucubdan koruyup kulluğa, tevbeye sevk etmektir, tevbenin ehemmiyetini ifade etmektir ve de insanın fıtraten hata yapmaya olan meyil ve zaafına dikkat çekmektir.
Bezzar Hz. Enes’ten (radiyallahu anh) rivayet etmiştir. Dedi ki; Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Şayet günah işlemeseydiniz, sizin için daha büyüğünden korkardım; ucb! ucb! (kendini beğenme).
Hulasa…
Hemen hemen aynı mânada olan ilk iki hadis, insanlık gereği günah işlemiş olanların, tevbe etmek gibi büyük bir şansa ve arınma imkânına sahip olduklarını, bu sebeple de müminlerin hayatında korkudan çok ümidin yer alması gerektiğini bildirmektedir.
Yeryüzü günahkârların vatanıdır. Kulun, annesinden günahsız doğduğu gibi günahsız yaşayıp öylece âhirete göçmesi hüner değildir. Kendisinden böyle bir şey de istenmemektedir. Kuldan beklenen, günahlarının farkında olması ve onlardan samimiyetle tevbe etmesi ve böylece hatalarını bağışlatmış olarak dünyayı terk etmesidir.
Unutulmamalıdır ki yüce Rabbimiz, yaratıklar arasında yanlışını düzeltme yeteneğini sadece insanoğluna vermiştir. O halde bu kabiliyetimizi kullanmakta tembel ve cimri davranmamalıyız.
Aslında tevbe etmek de dua etmek gibidir. Dua ederken daha çok yaptıklarımızın kabulünü, tevbe ederken de kusurlarımızın bağışlanmasını isteriz. Her iki halde de yaptığımız, Yüce Rabbimiz’e başvurmaktan ibarettir. Duaları kabul eden Allah, aynı şekilde tevbeleri de kabul edicidir. O halde asıl önemli olan husus, büyük bir ümit içinde, her iyi veya kötü işimiz için Rabbimiz’e müracaat etmektir.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), tevbe etmeyi ısrarla teşvik etmiştir. Allah’ın sonsuz rahmetini, affediciliğini, kulun hatasını anlayıp kendisine yönelmesinden ve af dilemesinden son derece memnun olduğunu, tevbe kapısının can çekişme ânına kadar herkes için açık olduğunu, bizzat kendisinin günde 70’den fazla (bazı rivayetlerde 100 defa) tövbe ve istiğfar ettiğini haber vermiştir.
Bu iki hadîs-i şerîf de Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) tevbeyi teşvik eden iki kutlu tavsiyesidir.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
Allah’ım! Bizi çokça tevbe edenlerden ve maddi-manevi kirlerden temizlenenlerden eyle!.. Âmîn!…
The post ĞAFFÂR İsminin Cilvesi “İstiğfâr!” first appeared on İNZAR DERGİSİ.