Camilerle ilgili az çok her mümin bilgi sahibidir. Bu yazımız hatırlatma babındadır. Mescitler, İslam’ın kendisine bahşettiği önemi, ehemmiyeti, güzelliği ve birlikteliği itibarıyla kalp ve bedeni ihya ettiği gibi, cami de müminin ruhunu ihya etmektedir.
Peygamber a.s Medine’ye varır varmaz ilkin camii inşasına başlayıp, camii yapmıştır. Resulullah döneminde cami tadat alanı, talimgah, karargah, meclis, ibadet, toplanma yeri, karar verme yeri, tedavi merkezi ve etkinlik alanı idi. İslam’da hayat, hak, hukuk, adalet, saadet, Allah ile buluşma, günahlardan arınma, dert ve sıkıntılardan kurutulmanın adresi idi. Aynı zamanda İlim İrfan yeri idi. Cami’de “Ehli Suffa” yani alim yetiştiriliyordu. Camiler bugünkü adı ile Medrese ve Üniversite görevini görüyordu.
Peygamber s.a.v. Camide Sahabelerin dertleri ile ilgilenir, çözüm bulurdu. Savaş hazırlıklarını camide yapardı. Sahabelere talimatları camiden duyururdu. Sahabeler camide görülmediklerinde, ya o sahabe Medine dışında olacaktı, ya da hasta olup camiye gelme takati yoktu. Veya başına bir sıkıntı gelip camiye gelmeye mani olacak bir sebep vardır. Bir sahabe birini aramaya koyulduğunda ilkin camide onu arardı. Cami Resulullah’ın ve sahabelerin adresi olmuştu.
Mekke’nin fethi sırasında Resulullah a.s “Kabe’ye giren emniyettedir. Ebu Sufyan’ın evine girenler emniyettedir. Kendi evlerine kapananlar emniyettedir” dedi. Bu vesile ile (Kabe) ve camiler emniyet yeri olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. 50, 60 yıl önce belki evlerimiz bizler için bir emniyet ve günahlardan uzak durma mekanı idiler. Maalesef bu dönemde artık evlerimiz bizler için bir korunak ve emniyet yeri olmaktan çıktı. Çünkü evlerimizde Televizyon ve internet var. Kanalların çoğu seyredilecek durumda değiller, açık saçıklar, siyahı beyaz, beyazı siyah gösterebiliyorlar. Dolayısıyla diyoruz ki artık evlerimizde maneviyat havası kalmadı. Bu asırda tek emniyet yeri camilerdir. Onun için camileri mesken edinelim.
Mescitler Allah’ın evleri olup, günahlardan arınma, dünyayı arkasına alma, dünyadaki sıkıntılarını unutma, Allah’a misafir olma, düşmandan kurtulma, kardeşliği hatırlatma, omuz omuza saf tutma, Allah indinde ne kadar makbul olduğu ve camiler Allah’ın nazargahı olduğundan, camide olan müminlerin sağlam ellerde olduğu, her hali ibadet hükmündedir.
Resulullah (s.a.v) der ki “Bir kimse evine gelene nasıl ikramda bulunursa Allah da evine (camiye) gelene özel ikramda bulunur.” (Sahih-i Buhari c 2. S625) Demek ki mescide giden Allah’ın misafiri olup, Rabbül âleminin ikramına mazhar oluyor. Bundan daha büyük mükâfat var mı? Bugün bir yetkiliye gittiğinizde sizi randevusuz içeri almaz. Günlerce randevuyu beklersiniz. Oysa Allah seni mescide davet ediyor. Niye icabet etmiyorsun? Üstelik seni kapıda bekletmiyor. Hemen içeri alıyor buna rağmen camiyi ihmal edip Allah’ın misafirliğini reddetmek anlamına geliyor.
Önce kendime sonra okuyucularıma söylüyorum. Bugün camiler, Hz. Nuh’un (a.s) gemisi gibidirler. Nasıl ki tufan esnasında sadece iman edip Gemiye binenler kurtulmuşlarsa, bugün de camiye akın edenler, vakit namazlarını mescitlerde kılanlar ancak kurtuluşa ereceklerdir. Benim serzenişim göğsünü gere gere ben Müslümanım diyen müminleredir. Madem namaz kılıyorsunuz, madem vaktiniz var evde kılacağınıza camide kılmanız daha evla değil mi? Yoksa huzur yüzü görmeyeceğiz, musibetler arka arkaya gelir.
Bunu da söylemeden edemiyorum. Camilerde görevli imam ve müezzinler de halkı camilere teşvik ederlerse veya hocaların kendileri sürekli camide oturup Allah’ın misafirlerini ağırlasalar ne güzel olur. Cami imamı namaz sonrası hemen camiyi kapatıyorsa ve cami cemaatine karşı soğuk ise hiç olmaz. Cami hep boş kalır. Herkes üzerine düşeni yapsa nice güzel kapılar açılır.
Rehberimiz (s.a.v) diyor ki; “Bir kimsenin mescide alakasını görürseniz onun mümin olduğuna şehadet edin.”
Allah sizleri hadiste geçen sınıftan eylesin.
Faruk ER