İlk insan Hz. Adem’le başlayan dünya hayatı, yaratıcının yaratılandan istemiş olduğu dünya tasavvuru için ilk insanla birlikte son peygamber Hz. Muhammed’e kadar, zaman evrelerinin çeşitli aralıklarında peygamberleri göndererek insanları geçici olarak yerleştirdiği dünyada nasıl misafir kalınır, vahiyle bildirdi.
Her peygamberden sonra iki peygamberin zaman evresindeki fetret döneminde, peygamberin miras bıraktığı dinin insanlar tarafından anlaşılıp yaşaması için filozoflar, hikmet ehli ve onları takip eden davetçiler olmuştur. İki peygamber aralığını hikmet ehli veya filozoflar çağı olarak adlandırabiliriz. Çünkü onlar kendilerine gelen peygamberin mesajını toplumun her kesimine özellikle hikmet ve felsefede derinleşmiş olanlar, vahyin ve peygamberin sünnetlerini halka ulaştırmada gelen mesajı adeta yeniden şerh etmişlerdir. Öyle ki tevhidi anlatırken kullandıkları hikmetli ve vecizeli sözlerden anlaşılıyor ki, vahyin kaynağından akıp insanlara ulaştırmışlardır.
“Söz söyleyenlerin O’nu övmede aciz kaldığı, sayanların nimetleri hesap edemedikleri, çabalayanların hakkını ödeyemediği büyük gayretlerin idrak edemediği, keskin zekâların erişemediği, sıfatının sınırı, mevcut bir niteliği, sayılı bir vakti veya uzayan bir süresi olmayan Allah’a hamd olsun. O mahlukatı; rüzgarları rahmetiyle yaydı; arzın hareketini kayalarla sabitledi. Dinin esası Allah’ı bilmektir. O’nu bilmenin kemali onu tasdik etmektir. O’nu tasdik etmenin kemali, O’nu birlemektir, O’nu birlemenin kemali, O’na ihlas ile bağlanmaktır, O’na ihlas ile bağlanmanın kemali, her sıfatın mevsufun gayri olduğuna ve her mevsufun sıfatın gayri olduğuna şehadet etmektir, onun için sıfatları reddetmektir.
Yüce Allah’ı herhangi bir vasıfla niteleyen O’nu nitelendirdiği şeyle ilişkilendirmiş olur. O’nu bir şeyle ilişkilendiren ikilemiş olur; O’nu ikileyen cüzlere ayırmış olur; cüzlere ayıran O’nu bilmez; O’nu bilmeyen O’na sanki belli bir yönde imiş gibi işaret etmiş olur; işaret eden O’na sınır çizmiş olur; sınır çizen, O’nu sayılabilen şeyler gibi saymış olur. Nerede? diyen, O’nu bir şeyin içine almış olur; Neyin üzerinde? diyen bir yeri ondan arındırmış olur. O bir yaratılış olmaksızın vardır; bir yokluk olmaksızın vardır. O birleşme olmaksızın her şeyle beraberdir.(3 kişinin konuştuğu yerde 4. mutlaka odur. 58/7) Ayrılık olmaksızın o her şeyin gayrıdır. Faildir ancak hareketler anlamında değil… Mahlûkatından görülen yokken görür. O tektir alıştığı biri yok ki O’nu kaybetsin de üzülsün… Varlıkları vaktinde var etti; farklılıklar arasındaki çelişkiyi giderdi; her varlığın doğasını meydana getirdi ve onlara kendi özel kalıplarını bahşetti. Onları var etmeden bunu biliyordu.” (Nehcü’l Belağa)
Ahiret hayatını bilip arzulamadan önce insan kendini tanımalı kendini tanıyan Rabbini tanır; bir insanın kendini tanıması, ancak onu yaratan Rabbini tanımasıyla mümkün olur. Bir dinin havarisi, davetçisi, tevhit bilgisi yoksa davetinde başarıya ulaşamaz. Bir davetçi Rabbini ancak O’nu kendisini tanıtmasıyla olduğu gibi yarattığı nesneler, şeyler ile de öğrenebilir. Tıpkı Bediüzzeman’ın risalelerinde tevhidi anlatırken tabiattaki varlıklardan örnek vererek anlatması gibi. Ama bir de dinin elçileri olan resullerin olmadığı dönemler vardır. Fetret devirleri işte bu dönemlerdir. Bu fetret devrinin elçileri ve davetçileri bilgi ve hikmette derinleşmiş olan hikmet ehli ve filozoflardır. Bunlar peygamberlerden sonra dinin mesajını insanlığa yaşam kaynağı olabilmesi için akledip tevhidi en güzel şekilde insanlığa anlatırlar, hayatları ve canları pahasına da olsa… Rabbani davetçiler bu davet önderlerini, yani peygamberlerin varisi olan alim ve filozofları ne kadar çok tanırsa yaşamış olduğu çağa dinin mesajını o oranda en güzel şekilde ulaştırmış olurlar.
Bir rabbani davetçi, Kur’an’ın mesajıyla akledip aklını kullanamıyorsa, dinin mesajını insanlığa tam olarak ulaştıramaz. Nehcü’l Belağa’da verdiğimiz örnekte İmam Ali, tüm filozoflara hikmet dersi verecek nitelikte Allah’ın varlık bilgisini en veciz sözlerle, kelimelerin bataklığında boğmadan Allah’ın varlık bilgisini yani tevhidi anlatmıştır. Rabbani davetçiler, peygamberlerle birlikte Rabbani filozof ve alimleri yani hikmet ehlini de çok iyi bilmeli ki dinin mesajını çağlar boyu bir meşale gibi aydınlatmasını sağlamalı.
“Çinli bilgin filozofa sordular; İlim nedir? diye. İnsanların bilmesi lazım olan şeydir. Alim ve filozoflar peygamberlerin varisleridir. Rabbani davetçiler, dinin ilk emri olan OKU mesajının farziyetini yerine getirirse yaşamış olduğu çağa dinin mesajını da bilgi ve hikmetle ulaştırır. Çinli bilgine tekrar sordular: Fazilet nedir? – insanları sevmek için lazım olan şeydir- dedi.”
Hz. İsa, alim bir kimseye birinci tembih nedir, diye sordu. Allah’ı bütün kalbinle, ruhunla, akıl ve anlayış ile idrak edip tüm varlığınla sev! İkincisi aynı şekilde hemcinsini ve yakınını kendi nefsin gibi sev dedi. Hz. İsa doğru cevap verdin, böyle hareket et, dedi.” Öyle bir çağda yaşıyoruz ki aynı dinin mensupları kendinden önceki alim ve filozofları iyi tanımadığı için mezhep bağnazlığı ve tekfirciliğin cehaletiyle insanları kurtuluşa çağıracaklarına umutsuzluğa ve tevhidi sağlam olmayan hurafeler ve menkıbeler dinine davet ediyor. Oysa din kurtuluş için gönderilmiş, tüm insanlığı ateşten ve en yakıcı ateş olan cehaletten beri kılmak için gönderilmiştir.
Rabbani bir dinin hicreti ve şehadeti, şahitliği yoksa bu davet ve davetçilerde dinin özünü bilip anlatmada eksiklik var demektir. Alim ve filozoflar çağının davet dönemi, biraz karmaşık ve zor olabilir; ama bu alim ve filozoflar rabbani bilgiyi insanlara ulaştırırken, sürgünler, hicretler, zindanlar ve şehadetleri göğüs gerip korkmadan göze alıyorlarsa, rabbani davetçiler bunları kendilerine örnek almalı, onların yakmış olduğu nebevi akıl ışığıyla yollarını aydınlatıp cehalet ve zulmedenlerle mücadele etmelidirler.
Bilginin ışığı olmadığı her insan zalim ve zorbadır. Yeryüzünde zorba hükümdarlar aydınlığın ve hikmetin düşmanıdırlar, bu yüzden cahildirler. Rabbani aydınlık için hicret ve şehadet ile yetişmiş, ömürlerini bu yola vakfetmiş alim ve filozofları tanıyıp İslam davetine öyle icabet edilmelidir.
The post Peygamberlerden sonra filozoflar çağı first appeared on İNZAR DERGİSİ.