Bilim ve teknoloji ile ilgilenen insanların kıvrak bir zekâları var. Dünyayı ve
olayları algılama biçimleri çok daha iyi. İnsanın yapabileceklerinin sınırını daha iyi
biliyorlar. Sıradan bir insan belki de her şeyi mümkün görüyorken onlar bilim ne kadar
gelişirse gelişsin bazı şeylere insanın gücünün asla yetemeyeceğini biliyorlar. Bu
yüzden bir bilim adamının Allah’ın varlığını ve tekliğini(Tevhidi) çok daha iyi
kavrayabileceğine inanıyorum.
Hz Musa ile sihirbazların düellosunda sihirbazlar hiç tereddüt etmeden iman
ettiler. Çünkü onlar sihir konusunda uzman idiler ve sihrin sınırını çok iyi biliyorlardı.
Firavun, Hz Musa’ya: “Sen sihirbazların hocasının ve sihir konusunda hepsinden
daha iyisin1
” iddiasına sihri bilmeyen bir kişi belki de hemen inanırdı. Ama sihri bilen
biri asla böyle bir yalana kanmaz. Çünkü sihir konusunda uzman olan kişi sihir ile
mucizeyi birbirinden rahatlıkla ayırt edebilir. O dönem Mısır’da itibar gören ilim sihir
idi ve Hz Musa Allah’ın varlığını ve tekliğini(tevhidi) anlatmakta sihir ilmini kullandı.
Hz İsa döneminde tıp ilmi ilgi görüyordu. Bu dönemde Hz İsa cüzzam hastalarını
iyileştiriyor2, felçlileri ayağa kaldırıyor 3 ve Körlerin gözlerini açıyor 4, çamurdan yaptığı
kuşlara can veriyordu5 . O dönemde tıp ilmini bilmeyen biri bunu yetenekli bir doktorun
yapabileceğine belki de inanır. Ama günümüz doktorları bile bunların insanın
sınırlarının çok ötesinde işler olduğunu rahatlıkla bilir.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de daha birçok örnek mevcut. Fakat ben bu yazımda
daha çok günümüzde rağbet gören bilim adamlarının çalışmalarına ve onların bu
çalışmalar hakkındaki görüşlerine değineceğim. O yüzden Kur’an-ı Kerim’deki
örneklere daha fazla değinmeyeceğim.
Elektron parçacık fiziğine az çok aşina olanları bile çok şaşırtmıştır. Elektronu
asla göremeyiz. Bu yüzden elektronun şeklinin nasıl olduğunu ve nasıl hareket
ettiğini bilmiyoruz. Ama elektronun bir şeklinin olduğunu ve hareket ettiğini biliyoruz.
Çünkü elektronun hareketinden elektrik oluşuyor ve biz bunu günlük hayatta
kullanıyoruz. Elektronu göremediğimiz için yok sayamayız. Çünkü elektron hayatımızı
doğrudan etkiliyor.
Heisenberg bu durumu 1927 yılında “Kesin Olmama İlkesi” ile açıkladı.
Heisenberg bir hayali deney tasarladı. Bu deneyde hayali bir fizikçinin elinde bir
cismin çapını yüz milyarca kez büyütebilen hayali bir mikroskobun olduğunu
düşündü. Yani bir elektronu insan gözünün görebileceği kadar büyüttü. Ama elektron
bir insanın görebileceği ışığın dalga boyundan(400-700 nanometre) daha küçük
olduğundan yine gözle görülmez. Bu hayali fizikçi ancak dalga boyu daha küçük olan
bir radyasyon kullanarak elektronu görülebilir hale getirebilir. Bunun için X-ışınları bile
işe yaramaz. Ancak radyumun yüksek frekanslı gama ışınları elektronu görünür hale
getirebilir. Fakat normal ışık fotonlarının bile elektronlar üzerinde şiddetli bir güç
kullandığını gösteren deneyler vardır. X-ışınlarının elektronlar üzerindeki etkisi daha
serttir. Gama ışınları X-ışınlarından bile daha etkilidir. Bu yüzden gama ışınlarına
maruz kalan elektronu görsek bile artık o bizim asıl gözlemlemek istediğimiz
elektrondan çok daha farklı bir şey haline gelmiştir. Heisenberg bu hayali deneyi bilim
ne kadar ilerlerse ilersin insanın yapabileceklerinin bir sınırı olduğunu kanıtlamak için
yaptı. Hatta bazı konularda fizikçiler “Belki de İnsan ulaşabileceği son sınıra
ulaşmıştır” görüşünü ileri sürüyorlar. Yani bundan sonrasını algılamada insanın
doğası insan önünde bir engel olur.
Bundan dolayı parçacık fiziği ile ilgilenen fizikçilerin insan zekâsının sınırlarını
daha iyi biliyorlar. Bundan ötesini ancak bir tek yaratıcının yapabileceğini görüyorlar.
Buna kimisi “Varlık” diyor, kimisi de algılarımızın ötesindeki “Evren Kanunları” diyor.
Lincoln Barnett: “İnsanoğlu içinde bulunduğu doğayı anlama çabasında bir sınıra
erilişilmiş olması mümkündür. Mikrokozmosun derinliğine inildiğinde insan belirsizlik
ve çelişmeyle karşılaşmıştır. Bunlar gözlemlemek istediği durumları değiştirmeden ve
bozmadan nesnenin özüne işleyemeyeceğini hatırlatan engellerdir.6
” diyor.
Her ne kadar Einsten kendisinin dinsiz olduğunu söylese de bir konuşmasında
“Benim dinim kendini güçsüz zihinlerimizle algılayabildiğimiz küçük ayrıntılarda
gösteren sonsuz ve üstün ruha alçak gönüllükle hayranlık duymaktır7
” diyor. Burada
insanoğlunun aciz olduğunu ve yapabileceklerinin bir sınırı olduğunu oysa yaratıcının
gücünün sınırsız olduğunu dolaylı olarak söylüyor. Aslında Einsten farkında
olmayarak Kur’an’ı Kerim’in “Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından
başka bir şey kavrayamazlar8
” ayetinin tefsirini yapıyor.
Temel Geometrik Kavramlarda da aynı durum söz konusudur. Geometriyi ete
kemiğe büründürmek için öncelikle noktayı tanımlamak gerekir. Öklid elementler
kitabının birinci cildinde noktayı tanımlarken “Nokta büyüklüğü olmayandır.9
” diyor.
Bizim çağdaş anlatımımızla “Nokta boyutsuzdur. Yani noktanın eni, boyu ve
yüksekliği yoktur” diyoruz. Burası çok ilginç çünkü eni, boyu ve yüksekliği sıfır olan bir
şey aslında yoktur. Bundan sonra doğrunun tanımı yapılır. Yine Öklid elementler
kitabının birinci cildinde: “Çizgi, eni olmayan uzunluktur, doğru ise üzerindeki
noktalara göre eşit olarak yatan çizgidir.10” diyor. Bu da çağdaş anlatımımızla “Doğru
sonsuz noktadan oluşur. Doğru tek boyutludur, sadece uzunluğu vardır” Şimdi
noktanın boyu sıfır denmişti. Sonsuz tane sıfırın toplamının her zaman “1”’e eşit
olmayacağını biliyoruz11. Ama burada sonsuz tane sıfırı toplayıp “1” elde ettik. Bunu
mecbur kabullenmeliyiz. Çünkü eğer bunu kabul etmezsek bütün geometri sistemi
çöküyor. Reel hayatta çokça kullandığımız yüzlerce denklem, teorem ve kanun
çöküyor. Üstelik bu denklem, teorem ve kanunlar arasında da bir tutarlılık var. Yani
nokta ile doğru arasındaki bu bağıntıyı yok saydığımızda kargaşa ortaya çıkıyor. Bu
kâinatta kargaşa olmaması için bir tek Allah’ın varlığını kabul etmemizin ispatıdır.
Bilim ve teknoloji ilerledikçe Allah’ı çok daha iyi tanıyacağız. Allah’ı tanıdıkça da
ona daha iyi kul olacağız. Biz Allah’a olan kulluk vazifemizi de hakkıyla yerine
getirince barışın ve huzurun hâkim olduğu çok daha güzel bir dünya kuracağız. Bu
yüce Kur’an-ı Kerim’de denildiği gibi :“Gerçek şu ki, kulları içinde ancak âlimler,
Allah’tan gerektiği gibi korkarlar. Şüphesiz Allah, karşı konulamaz kudret sahibidir,
çok bağışlayıcıdır.12”
kaynak
1 Firavun dedi ki: “Benim size izin vermemi beklemeden ona iman ediyorsunuz, öyle mi? Anlaşılan o, size sihri
öğreten üstadınızmış! Ama şimdi göreceksiniz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim,
hepinizi astıracağım!”( Şuarâ 49)
2 Âl-i İmrân Suresi – 49; Barnabas İncili 11. Bölüm
3 Barnabas İncili 34. Bölüm
4 Âl-i İmrân Suresi – 49; Barnabas İncili 44. Bölüm
5 Âl-i İmrân 3/49; Mâide 5/110
Sayfa 2 / 3
bir insanın görebileceği ışığın dalga boyundan(40
6 Evren ve Einstein (Varlık Yayınevi, 1976)
7 Anne Rooney, Kendi Sözleriyle Einstein, 121.
8
Bakara Sûresi 255
9 Öklid’in Elemanları (Ali Sinan Sertöz, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 2018)
10 Öklid’in Elemanları (Ali Sinan Sertöz, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 2018
11 Sıfır Çarpı sonsuz belirsizliği.
12 Fâtır Sûresi 28
Yüreğinize sağlık hocam soluksuz okudum çok verimli ve katkı verici bir yazı olmuş devamını bekleriz teşekkür ederiz