HABİB B. ZEYD (radiyallahu anh)

HABİB B. ZEYD (radiyallahu anh)
Yayınlama: 08.11.2022
A+
A-

SAHABE HAYATINDAN TABLOLAR 

“Allah ailenizi mübarek kılsın. Ailenize rahmet etsin.”

HABİB B. ZEYD (radiyallahu anh)

Anlatması kolay değil! Oğlunu doğurup barbarlık ve vahşete kurban vermek hiçbir annenin aklından geçmez. Yine de Akabe’de henüz küçük bir çocukken gecenin karanlığında elini uzatıp Allah’ın Resulüne biat etmesi, şereflerin en güzeliydi. Verdiği biat sözünü tutması da en çok ona yakıştı.

Oğlum Habib, ailemizin diğer fedakâr kahramanlarından biriydi. Babası Zeyd b. Asım ile Akabe’de iman eden 70 kişinin içinde aile olarak bulunuyorduk. Uhud’da Resulullah’ı korumak için kardeşi Abdullah ile birlikte onurlu bir mücadele verirken Abdullah’ı şehadete uğurladım.

Tüm acılarımla “Allah ailenizi mübarek kılsın. Ailenize rahmet etsin.” sözlerini Allah’ın Resulünden kulaklarımla duydum ya, ölsem de gam yemem.

Daha silah taşımayacak kadar küçük olduğu yıllarda bile oğlum Habib’te olgunluk, izzet, şeref ve fedakârlık seziyordum.

Medine’ye hicret ettiğimizin 9. yılıydı ve İslam izzet bulmuştu. Kalpler isteyerek veya istemeyerek itaate geliyor, kabileler Medine’ye akın ediyordu. Necid bölgesinden gelen Beni Hanife heyetinin Müseyleme’sinin İslam’a ve oğlum Habib’e bela olacağını nereden bilebilirdim ki? Sözde iman eden bu melun, kabilesine vardıktan sonra “Yalancı Peygamber” olarak kendini ilan etti. Etrafına toplananlar, kabile milliyetçiliği ile tarafgirlik yapıyor ve onu daha çok azdırıyorlardı.  O da sirkeli suya attığı yumurtaların kabuğuyla beraber yumuşamasını bildiğinden, dar şişelerin ağzından geçirerek sözde mucizeler gösteriyor, halkının gözünü boyuyordu.

Nitekim tarafgirlikte, onlardan birinden duyduğum şu meşhur söz, işin vahametini gösteriyordu: “Muhammed’in doğru Müseyleme’nin yalancı olduğunu kabul ediyorum; ama kabilemin yalancısı Kureyş’in doğrusundan daha iyidir.”

Müseyleme güçlenip palazlanınca Allah’ın Resulü’ne mektup yazma cüretinde bulundu. Mektubunda Peygamberimize risaletinde ortak olduğunu, yeryüzünün yarısının kendisinin yarısının da Kureyş’in olduğunu saçmalıyordu. Mektubu getiren elçilere o gün Allah’ın Resulü sordu:

-Buna siz ne diyorsunuz?

-Onun dediği gibi diyoruz.

-Eğer elçiye zeval yoktur, prensibi olmasaydı vallahi boynunuzu vurdururdum.

Allah’ın Resulü, öldürüldüğünü görmese de Yalancı Müseyleme’ye hitaben bir mektup yazdı kısa bir süre sonra. Çünkü fitnesi gittikçe artmış ve bozgunculuğu yayılmıştı:

“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla!

Allah’ın Resulü Muhammed’den Yalancı Müseyleme’ye…

Doğru yolda olanlara selam olsun. Şüphesiz ki yeryüzü Allah’ındır. Dilediği kullarını ona mirasçı kılar. Akıbet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.”

İşte burada övüneceğim durum gerçekleşti. Bedir ve Uhud’a yaşı küçük olduğu için katılamayan sevgili oğlum Habib b. Zeyd, bu şerefli mektubu o yalancıya götürme görevine seçildi. Habib, İslam’ın evinde büyüyen akıllı ve yiğit bir gençti. Tepeden tırnağa mümindi. Mektubu aldığı gibi dağları, ovaları aşarak yol aldı. Fitnenin kol gezdiği Necid bölgesine, Beni Hanife kabilesine vardı.

Mektubu Müseyleme’ye verdiğinde çirkin suratının girdiği hale şahit oldu. Kinden ve öfkeden sinesi körük gibi inip kalkıyordu:

-Onu ayaklarından bağlayıp zindana atın. Yarın Kuşluk vakti bana getirin, dedi köpürerek.

Sonraki gün kuşluk vaktinde Müseyleme, oğlumu çağırmadan yardımcılarını ve ileri gelenleri bir araya toplamıştı. Büyük bir toplantı hazırlayarak lüks ve şatafat içinde oğluma gözdağı vermeyi amaçlamıştı. Oğlum Habib, ayakları zincirli bir halde yürüyerek oraya getirilmişti.

Onurlu ve gururlu oğlum… Seni asla unutmayacağım. Sen, o gün İslam’ın izzetini koruduğun için Rabbim seni cennetiyle mükâfatlandırsın…

Başı dik bir halde o gün oraya getirilmişti oğlum. Mazlumane ve yalnız… Ne bilecekti başına gelecekleri. Kin dolu bakışlar altında koca bir dağ gibiydi. Müseyleme ile aralarında sonradan öğrendiğim kadar şu konuşmalar geçmişti:

-Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik ediyor musun?

-Evet! Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şahitlik ediyorum.

-Pekii benim de Allah’ın Resulü olduğuma şahitlik ediyor musun?

-Söylediklerine sağırım, duymuyorum.

Öfkelenen Yalancının aniden yüzü kıpkırmızı oldu, dudakları morarıp titredi. Daha önceden hazırlattığı adamlarına bağırdı:

-Çabuk kolunu kesin!

Kılıç havada keskin bir ses çıkarıp inerken acı bir çığlık yankılandı. Kanlar içinde yere düşen Habib’imin kolundan oluk oluk kan sardı ortalığı. Çirkin sesiyle Müseyleme aynı soruyu tekrarladı:

-Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik ediyor musun?

Cevap, acılar içinde ama net ve keskin bir şekilde tereddütsüzce dökülmüştü oğlumun dudaklarından:

-Evet! Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şahitlik ediyorum.

-Ya benim… Benim de Allah’ın Resulü olduğuma şahitlik ediyor musun?

-Dediğim gibi seni duymuyorum.

Müseyleme’nin öfkesi daha da kabardı:

-Kesin, dedi.

Diğer kolu kesilen Habib’imin çığlığı göğe yükselirken orada toplanmış olanlardan bir kadının çığlığı adeta daha baskın çıktı. Herkes ne oldu diye bakarken çığlığı atan kadının yakınına Habib’in kesilen kolunun düştüğü görüldü. Müseyleme’nin kız kardeşiymiş.

Yıkılmayıp dimdik duran bu delikanlı öyle kolay yetişmemişti. Benim cesur ve kararlı oğlum… Allah’a giderken dahi izzetle gittin ya ne gam…

Müseyleme’nin soruları devam ettikçe cesur oğlum, Akabe’de ettiği biatın gereğini yapmakta ısrar etti. Müseyleme’nin işkencelerine rağmen Allah’ın Resulüne imanını tazeleye tazeleye, şehadeti zikrede zikrede, dudaklarında sevgili Resulünün adıyla ruhunu teslim etti.

İnsanlar bana oğlumun ölüm haberini getirdiğinde içimde nasıl bir volkanın kaynadığını bilmiyorlardı. Ben buna yabancı değildim. Uhud’da yaşadım bu acıyı. Lakin haberi getirenlere de söylemeden edemedim:

-Bugünler için doğurdum oğlumu. Rabbim onu mükâfatlandırsın. Henüz küçükken Akabe gecesi Resulullah’a biat etmişti kuzum. Gereğini, büyüdüğünde eksiksiz yaptı.  Allah bana imkân verirse elbette Müseyleme’nin kızlarını arkasından ağlar bırakacağım.

Nitekim bu sözümün günü gelmiş ve ben hazırlanmıştım oğlumun intikamını almaya. Ebubekir’in halifelik günlerinde Müseyleme ile olan savaş için halka yapılan ilanla ben de orduya katıldım.

Savaş oldukça kızışmış ve iki ordu birbirine girmişti. Bense Müseyleme’yi arıyordum. Oğluma yaşattıkları aklıma geldikçe tahammülüm zorlanıyor, bir an önce bulup öldürmek, yüreğimdeki ateşi söndürmek istiyordum. Kendimi tutamadım:

-Nerede? diye bağırdım. Nerede o Allah’ın düşmanı? Bana onu gösterin!

Savaş meydanındaki bu çığlığımı Müslümanlar duydular. Sadece bana bir yerleri işaret ettiklerini gördüm. Elimde yalın kılıç, su gibi akıverdim işaret edilen yöne doğru. Toplanan kalabalık açılıverince yerde yatan bir ceset gördüm. Oydu, Allah’ın düşmanı Müseyleme!.. Yüreğimin ateşi sönüverdi çok şükür. İşte ayaklarımın altında Müslümanların kılıçlarıyla öldürülmüş Müseyleme melunu. Benim yerime Rabbim, sevgili oğlum Habib’in intikamını almıştı.

Bir daha kulaklarımda Allah’ın Resulünün sözleri yankılandı: “Allah ailenizi mübarek kılsın. Ailenize rahmet etsin.” Ne büyük mutluluktu bu Allah’ım! Kabul et bizden…

Selam olsun sözünde duran erlere…

Selam olsun Allah ve Resulünü sevenlere…

Selam olsun Habib b. Zeyd’e…

 

The post HABİB B. ZEYD (radiyallahu anh) first appeared on İNZAR DERGİSİ.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.