Ailenin Çözülmesi ve Hayatın Tadı

Ailenin Çözülmesi ve Hayatın Tadı
Yayınlama: 29.11.2023
A+
A-

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık…” (Hücurât, 13)

Yüce Allah insanları, yeryüzüne bir aile olarak gönderdi: Babamız Âdem ve annemiz Havva’dan oluşan bir aile.

İnsanlık, bir aileden çoğaldı. Bugüne kadar aile; insanın doğduğu, büyüdüğü, sevinç ve acılarını paylaştığı başta gelen insânî ortam oldu.

İnsanlar, bugüne kadar kendilerini aileleriyle tanıttılar. Bir aileye ait olmayı, insan olmakla bir gördüler. Herhangi bir beklenti içine girmeden aileleri için çalıştılar, ailelerinin yardımına koştular.

Bununla birlikte dinin zayıfladığı her ortamda aile de zayıflamıştır. Nitekim Yüce Allah’ın Hz. Muhammed Mustafa(sallalahu aleyhi ve sellem)’i peygamber olarak görevlendirdiği devirde de Mekke’de bazıları aile bağları konusunda kusur işliyorlardı. Kur’an-ı Kerim, onlar üzerinden bizi uyarır, anne-baba hukukunu özellikle vurguluyor.

Buna karşı o devirde toplumun bir kesiminde ise aile, kişilerin hürriyetini gasp eden bir yapıya dönüşmüştü. Kişiler, aile bağlarını ihlal etmemek için düşüncelerini kısıtlıyor, inançlarını değiştirmeye yanaşmıyorlardı.

İslam, aile konusunda orta yolu getirdi. İnsan, bir aileye mensup olmakla o aileye karşı sorumludur ama hak hukuk söz konusu olduğunda anne-babası, kardeşleri ve diğer yakınları da olsa insan, hakkı tercih etmek durumundadır.

“Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun…” (Nisa Sûresi, 135)

İslam, ilk günden cemaat olarak var olmakla, insanı kısıtlayıcı aile bağlarının dışına çıkardı, biyolojik yakınlığı aşan cemaatsel bir hiyerarşi inşa etti. Böylece daha önce, hak veya batıl demeden, kendisini kabilesi ve ailesinin tarafında gören, ona göre konuşup ona göre kılıç sallayan insanlar, Müslüman olmakla artık İslam akidesi ve fıkhına göre davrandılar. Taraflarını seçerken ailelerinin nerede durduğuna değil, hakkın hangi tarafta olduğuna baktılar. Aileleri batıl tarafta olduğunda onlar hakkı seçtiler.

Ne var ki Emevî günlerinde “aile”nin bir taraf olarak kutsanması sorunu yeniden belirdi; bu hususta İslam’ın ahkamı ihlal edildi. İnsanlar, kimi zaman akide ve fıkha hiç bakmadan tarafını ailesinin durduğu taraf olarak belirdi.

Abbâsî günlerinde ise toplumun özellikle varlıklı kesiminde cariyelerin çoğalması, kimi zaman aile bağlarını olumsuz etkiledi.

Her şeye rağmen o günün dünyasında sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da aile bağlarını önemsiyorlardı. İnsanlık, aile bağlarını önemsemeyeni dışlıyor, tahkir ediyordu.

Modernizmin erken döneminde de aile oldukça güçlüydü. İnsan, ailesiz düşünülemiyordu. Modern hukuk da erken dönem açısından sadece şekilde de kalsa aileyi önemsemiş ve yaşatmaya çalışmıştır. Bu durum, Türkiye’nin Batı’dan aldığı Medeni Hukuk’un ilk hâlinde rahatlıkla izlenebilir.

Modernizmin kökleşmesiyle birlikte aile, hukuka rağmen dağılmaya başladı. Postmodern süreçte ise hukuk da yaşananlara uydurularak aileyi dağıtacak şekilde yeniden düzenlendi. Başka bir ifadeyle modernizmin ilk evrelerinde hukuk, aileyi korumaya çalıştı ama modern yaşamın, fıtrata aykırı karakteri aileyi dağıtınca hukuk, dağılmayı engelleyecek yönde daha sıkı örüleceğine aileyi tamamen dağıtacak şekilde gevşetildi. Hatta 6284 Sayılı Yasa örneğinde olduğu gibi hukuk, aileyi dağıtacak bir baskı aracına dönüştürüldü. Böylece daha önce hukukla korunmaya çalışılan aile, artık “hukuk”la dağıtılır oldu.

Bunun arkasındaki etken, modernizmin yapısı gereği dinden uzaklaştırmaya ayarlı olması ve dinin zayıfladığı bir ortamda aileyi korumanın neredeyse imkânsız olmasıdır.

Ailenin Dağılmasına Yol Açan Etkenler

1) Dinin Zayıflaması:

Din, zayıflayınca aile dağılır. Zira aile fedakârlık gerektirir. Din, zayıfladığında fedakârlık ortamı bozulur.

  1. İdeolojik Etkenler:

Ailenin modern dönemde dağılmasının üç ideolojik tarafı vardır: Sosyalizm, liberalizm, feminizm.

Avrupa’da sosyalizm/komünizm yayılıncaya kadar, aile ayakta durdu. Aile, ilk kez Sosyalizmle çöktü.  Sosyalizm, özü itibariyle muhalefet iken örgütten, iktidar olduğunda ise devletten başka iktidar tanımıyor. Bu bağlamda fertler üzerindeki aile iktidarını, örgüt ve devletin iktidarına karşı gördü. Aile ile mücadele etmeyi fertlerin; örgütün ve devletin tek egemenliğine teslim olmaları için zorunlu buldu.

Bunun için örgütlenme aşamasında aile bağlarını zayıflattı, devlet olduğunda ise çocukları ailelerini alıp anne-babaları kolhoz denen çiftlik ya da maden ocakları ve fabrikalarda çalıştırarak anne-baba sevgisi görmeyen, aile sıcaklığını yaşamayan nesiller yetiştirdi.

Aynı şekilde Allah ve ahiret inancına karşı savaşan sosyalizm, günahı teşvik ederek gayri meşru ilişkiyi normalleştirdi. Böylece ailenin temeli olan evliliği azalttı ve karı-koca ilişkisine ağır darbe vurdu. Neticede sosyalizm, sadece iktidar olduğu ülkelerde değil, etkili olduğu bütün ülkelerde ailenin yerine gayrimeşru yaşamı koydu.

Liberalizm ise aileyi dağıtmak için doğrudan baskı uygulamadı ama kasalara daha çok para aktarmak için israfı ve “özgürlük” adına ahlaksızlığı teşvik etti. İsraf ve ahlaksızlık, ailenin düşmanıdır. İkisi bir araya gelince ailenin setleri yıkılır.

Feminizme gelince bu akım, kadın haklarına sahip çıkma iddiasıyla aileye savaş açtı, zihinleri saptırarak evli kadını aile koşullarına isyan ettirdi, genç kızları aileden soğuttu.

Geçmişte bu ideolojiler, zevkperizmle destekleniyordu, günümüzde ideolojilerin zayıflamasıyla zevkperizm önlerine geçti ve buluşma noktası oldu.

Sosyalizm çöktü ama ardından din karşıtlığını bıraktı. Ayrıca sosyalizmin ardından ideolojisiz kalan pek çok fert ve topluluk, tamamen alkol ve fuhşiyata teslim oldu. Liberalizm ise günümüzde neoliberalizm olarak ahlaksızlığı özgürlük diye öne sürmekle kalmıyor, ahlaksızlığı “insan hakkı” diye kutsuyor.

Dolayısıyla sosyalistler ve liberaller, aynı havuzda buluştular, feminizm de onlarla omuz omuzadır. Hep birlikte israfı ve ahlaksızlığı teşvik etmekle kalmıyorlar, hep beraber fuhuş sapkınlığını en çirkin şekilde kutsuyorlar. Bunların ideolojileri çökmüş, mukaddesatı alkol ve fuhuş olmuş.

İdeolojiler zevkperizmin ardına takılmış, özgürlük adı altında eşcinselliği savunacak kadar insanlıktan uzaklaşmıştır. Daha düne kadar biz, İngiltere, Hollanda gibi Batı ülkelerinde insanların kadın veya erkek olarak bireysel yaşamalarından söz ederken bugün eşcinsellik gibi sapkın bir buluşmadan söz ediyoruz.

Bununla beraber psikoloji kliniklerinde ailenin doğrudan “mutluluk” yuvası diye tanıtılması, “mutluluk” ile “aile”nin sürekli yan yana anılması, ailenin tek işlevinin mutluluğa indirgenmesi, aileye en az söz konusu akımlar kadar ağır darbe vurmaktadır.

Aile, tek başına sadece mutluluk yuvası değil, bir helal birliktelik ve karşılıklı sorumluluk, yük altına girme kurumudur. Ailenin bir mutluluk yanı olduğu gibi, yük/ağırlık yanı da vardır. Karı-koca bu şuurla aile hayatına başlamazsa aile “zevk” kurumu gibi görülür ki “zevk”in bu kadar kutsanıp bütün değerlerin önüne geçirildiği bir dünyada bu, aileyi peşinen dağıtmak demektir.

Bugün, herkesi mutlu etme iddiasındaki ideoloji ve akımlar, herkesi mutsuz etmiş, tabiri caizse hayatın tadını kaçırmıştır. Şu anda psikoloji klinikleri en çok ahlaksızlığa saplananlarla dolup taşmakta ama onlara mutlu olmayı öğretememektedir. İnsanlık, neredeyse söz birliği etmişçesine hayatın mazide kalmış tadını aramaktadır. Peki geçmişte hayatın tadı nereden geliyordu: dinden, imandan, ahlaklı yaşamaktan, tutumlu olmaktan, sorumluluğu paylaşmaktan azla kanaat etmeyi bilmekten.

Psikoloji klinikleri düne kadar “her şey mutluluğu için” diyorlardı ve “mutlu olmak için kendini arzularına bırak” diye yönlendiriyorlardı. Bugün aynı klinikler, “mutlu olmak yoktur, kendini mutlu hissetmek vardır” diyerek insanlığı aldattıklarını, dinden-imandan uzaklaşıp modern-postmodern aldatmaya teslim olmanın çözüm olmadığını adeta bağırarak ilan ediyorlar.

Sen, ey Müslüman; onlar bunu ilan etmişken onlara uyma, onların zevk ve mutluluk iddiasıyla kurdukları tuzaklara düşme! Rabbine güven, dinine razı ol ve mutluluğu öyle yaşa! Gör, hem senin yüzün gülecek hem başkalarının yüzünün gülmesine vesile olacaksın!

 

The post Ailenin Çözülmesi ve Hayatın Tadı first appeared on İNZAR DERGİSİ.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.